Franz ın Sayfası

Seni sevgisinden YARATAN,
senin dışında olan her şeyi de sevgisinden yarattığını unutma.
Yarattığını sevdiğin kadar ALLAH'ı sevmiş olursun.
ÖNSÖZ
ALLAHIMIN İSİMLERİ 1
ALLAHIMIN İSİMLERİ 2
AŞK
RAMAZAN FIRSATI
ALLAHIMIN İSİMLERİ 3
ALLAHIMIN İSİMLERİ 4
AHİRET ve ORADAKİ YAŞANTIMIZ
ADALET
ALLAH ve Peygamberler kimleri korur.
AFFETMEK
ALLAH NEDEN BİZ DİYOR
ALLAH’IMIN YEMİN EDEREK BAŞLADIĞI SURELER
ALLAH’IN AZABI KİMLEREDİR
ALLAH KISKANÇTIR
ALLAH KORKUSU
ALLAH AYIRMAZ KAYIRMAZ
ALAK SURESİ
ALLAH KİMLERİ RAHMET ve ŞEFAATİNDEN UZAKLAŞTIRIR
ALLAH’A İNANMAK
ALLAH’IM “ OL “ DEDİĞİNDE NASIL OLDURUR
ALLAH NASIL DUYAR-İŞİTİR-GÖRÜR
ALLAH NASIL DAVRANMAMIZI İSTİYOR
AHZAB SURESİ BİZİ UYARIYOR
AKLIMIZI ALLAH’IMIZIN İSTEDİĞİ ŞEKİLDE KULLANMAK
ALLAH’A YARDIM ETMEK
ALLAH KİMLERİ RAHMET ve ŞEFAATİNDEN UZAKLAŞTIRIR
ALLAH ve İNSAN BİRBİRİNDEN KOPUK İKİ AYRI VARLIK MIDIR ?
AHDE VEFA
ALLAH DÜŞÜNCELERİ DE BİLİR
ALLAH’TAN DİLEMEK
ALTIN ANAHTARLAR
AYETEL KÜRSİ AÇIKLAMASI
ANA – BABA – EVLAT
ALLAH YALNIZ MÜMİNLERE YARDIM EDER
BANA NE, BEN BÖYLEYİM DEMEK YOK
BİZ BEDENLENMEDEN ÖNCE
BAYANLAR İLE EL SIKIŞMAK
ALLAH’IN BİZE VERDİĞİ GÜCÜ KULLANMAK
CEBRAİL YALNIZ FATİHA ve NEML SURELERİNİ BESMELEYLE VERDİ
AN’I YAŞAMAK NEDİR
DUA
DİLEKLERİMİZİN OLMASI İÇİN
DUANIN İKİ YÖNÜ
DOST
DUALARIN İŞLEYİŞİ
ARAŞTIR,ÖĞREN VE UYGULA
DÜNYAYA NİYE GELDİK
DÜNYA İLE AHİRETİ BİR TUTMAK
DOĞRULUK
DÜNYADA NE BÜYÜK BİR GÖREVİMİZ VAR BİLİYOR MUYUZ
Hz. FATIMA’NIN DUASI
EŞ OLMAK (KARI–KOCA DEĞİL)
Hz. FATIMA
EN’AM SURESİNDEKİ UYARILAR
FATİHA - YASİN
HİMALAYALAR’DAKİ SİVANA BİLGELERİN BİLGİLERİ
EZELDE ve DÜNYADA YAPTIKLARIMIZLA
NİÇİN EUZÜBİLLAHİ
HİÇKİMSE BAŞKASININ GÜNAHINI YÜKLENMEZ
İNSANLAR NELER YAPTIKTAN SONRA ALLAH’IN GAZABI GELİR
İNSAN NASIL HAYVANDAN AŞAĞI OLUR
HERŞEY ALLAH’TAN DEYİP KÖŞEYE ÇEKİLMEK Mİ?
İMTİHAN
HERKES İYİ BİR İNSANMIDIR
GARİP SABAHAT ABLANIN KALEMİNDEN 2
GARİP SABAHAT ABLAMIN KALEMİNDEN 4
Hz. İBRAHİM
HALA MI YANLIŞLARINA DEVAM EDECEKSİN
GÖÇ EDENİN ARKASINDAN ...
GARİP SABAHAT ABLA nın kaleminden 3
GARİP SABAHAT ABLANIN KALEMİNDEN 1
GECE UYUDUĞUMUZDA,RUHUMUZ MANA ALEMİNE ALINDIĞINDA
GÖÇ ETMEK (ÖLÜM)
İNSAN OLABİLME SANATI
İFTİRA ATANLAR
İNSANLARIN GERÇEK YÜZLERİ
GÖNÜL
HADİS
HZ.HAMZA
HADİSLER
KENDİMİZDE BAŞARMAMIZ GEREKENLER
UYARI
UYDURULMUŞ HADİSLER
HİZMET v e VAZİFE
KİMLERDEN UZAK KALMALIYIZ
HOŞGÖRÜ
KEVSER SURESİNİN RESULÜMÜZÜN AÇIKLAMASI
HANGİ ANNE BABAYA ÜF DENMEZ
ALLAH’IN UYARILARINA UYMAYANLAR
İNSAN,MÜSLÜMAN,MÜMİN,KUL
KADERDEKİ ROLÜMÜZ
KİMİ İNSANIN DÜNYA SINAVI NİÇİN AĞIRDIR
İNSANLARIN,VAREDİLMİŞ HER ZERRENİN,KÂİNATIN NİYE DUAYA İHTİYACI VARDIR
KORUMAK ve KORUNMAK
KADER
İNSANLARIN ÇOĞUNA UYARSAN
İNSANİ DEĞERLER ve kafirler
İTİKAF - ERBAİN
KUR’ANI ANLAMADAN OKUMAK
KUR’AN ve İÇİNDEKİ YABANCI LİSANLAR
KUR’AN SURELER HALİNDE İNMEMİŞTİR
KİMLER MÜNAFIKTIR
KENDİMİZİ ARINDIRMAMIZ
KUR’AN ve DİN
KIYAMET
KUR’AN’daki Tevrat,İncil,Zebur sureleri
KUL HAKKI
KÖTÜLÜKLERİ İYİLİKLE DEFETMEK
KUR’AN’I YAŞAMAK
KÖTÜLÜKLERİ ALLAH YAPTIRMAZ
NASİHATLER
Hz.HUHAMMED ve Hz. HATİCE
NAMAZ İLE İLGİLİ BİLGİLER
MÜSLÜMAN KİMDİR
NAMAZ - SALAT
Hz. MUHAMMED ( s.a.v )
MELEKLER
HER NAMAZ KILAN MÜMİN MİDİR
Hz. MERYEM
MAKAM
NEDEN HZ.MUHAMMED KÖTÜ SÖZ DUYACAĞI KİŞİNİN YANINA GİTMEZ VE YANINA SOKMAZDI
MELEKE
NASIL İNSAN OLUNUR
NEFS
NİYAZ
NİÇİN
OLAYLAR BİZE NE ÖĞRETİYOR
O GÜN
OLUŞ - BULUŞ
PEYGAMBERİMİZİN ve VELİLERİN ÖĞÜTLERİ
OLAYLAR KARŞISINDA NASIL DAVRANMAMIZ GEREKİYOR
PEYGAMBERLER DE HESABA ÇEKİLECEKLER
ÖĞÜTLER
RESULÜMÜ SEVMEKLE,O’NU SEVMİŞ Mİ OLUYORUZ.
ÖFKE
RUH
RUH ve RÜYA
RAMAZAN ve ORUÇ
REANKARNASYON
RESULÜNDEN
SEKAR’A ATILMAK
SESLENİŞ
SELAM
SALAVAT
SEVGİNİN YAŞANMASI
SEVGİ
SORUMLULUKLARIMIZ
SEYİRCİ OLARAK GELMEDİK DÜNYAYA
SİZ KENDİNİZİ DÜZELTMEYE BAKIN
SİTEM ETMEK
SÖZÜNDE DURMAK
SIRLAR DERYASI
SÖYLEŞİ
ŞEYTAN’IN VASIFLARI ve ETKİLEMESİ
TESLİMİYET
TANRI’M muradını nasıl gerçekleştiriyor
ŞEMS ve MEVLANA
ŞÜKÜR ve HAMD
TEVHİD (TEKLİK – BİRLİK)
TAHKİKİ İMAN
TEVEKKÜL NEDİR
TORUNUM CAN ve AİLEM
YARADILIŞ KAÇ EVREDE GERÇEKLEŞTİRİLDİ
YOLA GİRİŞ
EDEP 1
EDEP 2
YAKINDA OLACAK BÜYÜK OLAYLAR
YÜKLENDİĞİMİZ ve YAYDIĞIMIZ AKIM ( ENERJİ )
YED-İ NE DEMEK
ZİNA
MESAJ BORDU

HZ. ŞEMS'İ TEBRİZİ ve  Hz. MEVLANA'DAN İNCİLER.

 

KUR'AN'DA BAZI AYETLER MÜMİNLERİN HALLERİNE GÖRE SÖYLENMİŞTİR ve BAZI AYETLER İSE KAFİRLERİN HALLERİNE GÖRE SÖYLENMİŞTİR.

          İNSANOĞLUNUN EDEPTEN NASİBİ YOKSA, İNSAN DEĞİLDİR. İNSAN İLE HAYVAN ARASINI AYIRAN EDEPTİR.

İnsanların iki yüzlülük ve yalakalıklarına tahammül edemiyorum.

          Şems, o  gece babam teheccüd namazı kılmaya kalkmıştı. Abdest aldım arkasında namaza başladım. Ben BEŞ YAŞINDA hafızlık eğitimine başladım.

KUR'AN'ı elime aldığımda parmağım tevafuken ŞEMS SURESİNİ açtı. Ayetleri okurken onuncu ayete gelince göğsümün balon gibi şiştiğini hissettim. Oraya bayılmışım. Kendime geldiğimde parmağım hala onuncu ayetin üzerinde duruyordu.” ONU ARINDIRIP TEMİZLEYEN GERÇEKTEN FELAH BULMUŞTUR. VE ONU ( İSYANLA, GÜNAHLA, BOZULMALARLA ) ÖRTÜP SARAN DA ELBETTE YIKIMA UĞRAMIŞTIR.” Bu ayete çarpıldım. Tutuldum. Vurgun yedim. Şems suresine aşık oldum. Bu ayetteki arıtmayı herkes nefsi köreltme anlar. Oysa nefsi olgunlaştırma şeytanı tökezletmedir. Toprağa tohum ekildiğinde yabancı her şeyden arıtıldığı gibi nefis de İLAHİ ÜMİTLERLE ARINIR ve ALLAH'IN LÜTUF ve İNAYETİNE BIRAKIR KENDİNİ.

          Ruhumu tam manası ile doyuran tek hocam MEVLANA'dır. HOCA DEDİĞİN HEM ÖĞRENCİ OLMALI HEM ÖĞRETMENİN. DOSTUN olmalı. SIRDAŞIN olmalı. Hoca dediğin GÖNÜLDAŞIN olmalı. " Ben söyleyeyim sen dinle " dememeli. Söylemeden anlamalı. Hoca dediğin HALDAŞ olmalı. Vaaz verir gibi konuşmamalı. Gönlüne ipotek koymamalı. Bazen hamuş olarak hamur etmeli manayı. Bir kelime söylemeli ki ciltlerce kitaplardan manayı akıtmalı. Damladan deryayı sunmalı hoca dediğin.Arayan olmalı. Aranılan olmalı. Hoca dediğin adayan olmalı.

          Babamın dediğine göre görülmeyen varlıklarla sayıklama halinde konuşuyormuşum.

Ben babama nafile olan ibadetlerimi göstermezdim.

                 İYİ HUYLU OLMAK BAŞKA, AŞIK OLMAK BAŞKADIR.

ÖMRÜMDE  TEHECCÜD NAMAZINI  KILMADIĞIM  GECE YOKTUR.

          BAHSE VE TARTIŞMAYA GİRİŞMEK BANA YARAŞMAZ.

Gözlerin yüzü ayna gibidir. Ben ALLAH'ı o aynada görüyorum. NİÇİN CAN ve GÖNÜL AYNASINA BAKIP DA KENDİNİ ARAMIYORSUN?

          Bu şeyhlerin çoğu Muhammed dininin eşkıyalarıdır, yol kesicileridir. Menfaat ve gösteriş peşinde koşan şeyhlerden DAİMA UZAK DURDUM. Ömrüm boyunca MEVLANA'yı görüp tanışıncaya kadar herhangi bir şeyhe bağlı kalamamıştım.

          Böylece yaşım altmışa ulaşmış, siyah sakalımı beyaz teller bezemişti. Sırtımda keçeden bir cübbe, elimde bir alem ( asa ), başımda da kalpağa benzer bir küllah vardı. Bazı yerlerde işçilik yapar, sırtımda yük çeker, birkaç kuruş alır, ihtiyacımı temin ederdim. Kimseden bir şey talep etmez, kimseye muhtaç olmazdım. Çoğu kez aç kalır, nefsimle alay ederdim.

          Kimi sevsem önce ona karşı sert davranırım. Sonra her şeyimle onun olurum. İyiliğimle, kahrımla, etimle ve kemiğimle. Çünkü iyilik öyle bir şeydir ki, beş yaşındaki çocuğa iyilik göstersen, o senin evladın gibi olur. Ancak MERT OLAN KİŞİ önderinin neler çektiğini ve belalara karşı ve nasıl sabır ettiğini bilendir. HATTA BU BELALARIN ARDINDAN NE GİBİ DEVLETİN GELDİĞİNİ ve ONLARIN ÖNDERİNİ NEREYE GÖTÜRDÜĞÜNÜ DE GÖRÜR. Nasıl sırlara eriştiğini ve yok olmaktan korkmayarak belaya, hatta binlerce belalara, eriştiğini de açıkça hisseder.

 

 

Sivas'ta ikindi namazını kılıp tam yola çıkmak üzereydim. Caminin duvarının dibinde birisinin yüksek sesle şöyle dua ettiğine şahit oldum. " ALLAH'ım bana Rahmet kapısını aç.” Döndüm ve ona dedim ki: ALLAH'ın Rahmet kapısı kapalı mı açmasını istiyorsun? RAHMET KAPISI HER ZAMAN AÇIK. KAPIN AÇIK MI SEN ONA BAK!

Nasıl dua edeyim? GÜNAHLARI TERK ETMEKTEN daha güzel dua mı var? Sen dünyayı ahirete götüremeyeceğine göre. Öyle yaşa ki dünya seni ahirete götürsün.

          Şehirleri dolaşıyorum. Şehirler gördüm. ŞEHİRDEKİ ÖLÜLER mezarlıktakilerden çoktu. Aşktan uzaklaşan her can ölüydü benim için. Ölüler konuşuyordu ben susuyordum.

          Odaya girdiğimde sille halısı yün minderle kaplı koltuk ve pamuk döşek vardı. Hepsini kaldırıp köşeye yığdım. Yerdeki hasır yeterliydi bana. Orucumu açtım avuç içi kadar ekmek ve yarım bardak su ile. Namazımı kıldım. Elbisemi yıkadım, astım. " YARIN OLA AŞK OLA "diye istirahata çekildim.

          Büyük caminin önünde Şems halka hitap ediyordu. O sıralarda, kuşku ve sıkıntının mengenesine yeni yakalanmakta olduğu için UYKUSUZ GECELER GEÇİREN MEVLANA, sesin sahibini dinlemek üzere yaklaştı.

           Dostların, birlik sarayına kol kola yürümeye başlamadan önce MUHABBET koridorunda buluşmaları gerektiğini biliyordum.

          Bilgi sahibi olmak ile BİLMEK FARKLIDIR. Bilgi sadece hafızanın bir parçasıdır. Bu halinle ancak alim olarak kalırsın. Bilmek varlığımızın parçasıdır. Bu halinle de ancak arif olursun. Bilmenin ötesine ermek RUHUMUZUN MAVERAYA YOLCULUĞUDUR. BU HALİNLE DE AŞIK OLURSUN.

          Gittiğim yerlerde hep aciz firavunlara rastladım; KUL OLMAYA BİR TÜRLÜ RAZI OLMAYAN İNSANLARA RASTLADIM. İLK DEFA BİR KULA RASTLADIM. O SENSİN.

          Asıl olan dilsiz dudaksız GÖNÜLDEN GÖNÜLE GİDEN YOLDA AKIP GİDEN BİR KONUŞMA AŞKIN LİSANIDIR…GÖNÜLLERİN BİRBİRLERİNE SESLENMESİDİR.

          Sen susmadıkça düşünce bir şey söyleyebilir mi? Düşünceyi ancak konuşarak belirtirsin, sen sustuğun zaman düşünce içinde hapsolur kalır. AMA GÖNÜL AĞIZ AÇINCA, DİL KONUŞMAZ OLUR SUSAR.

          Halkı aydınlatan, yol gösteren alimlerin namazı, beş vakittir. FAKAT AŞIKLAR DEVAMLI NAMAZ İÇİNDEDİR.

          Tövbe bineği ne acayip binektir. BİR LAHZADA SAHİBİNİ ZEMİNDEN SEMALARA ERİŞTİRİR.

          " AŞK " diye tekrarladım, " AŞK ATEŞTE YANMAKTIR ".

Bir gün medresedeki havuzun başına oturdum ZİKİR YAPIYORDUM. KALKTIM 2 REKAT ŞÜKÜR NAMAZI KILDIM.

          ALLAH'ın Rahmetine mazhar olanlar kurtulmuşlardır. Fakat LANETİNE UĞRAMIŞLAR tedaviye muhtaç hastalardır. İŞTE BİZ BU LANETLİKLERİ RAHMETLİK YAPMAK İÇİN DÜNYAYA GELDİK.

          Senin yüzünü görmek Vallahi kutludur! Hz. MUHAMMED'i görmek isteyen gitsin çekinmeden Mevlana'yı görsün. Bunu reddeden kimse yaşamayı bilmeyendir. Mevlana'yı bulan kişi şanslıdır. Ben kimim? Ben onu bir kere bulduğum için şanslılardanım. Eğer inancında kuşkun belirirse, o kuşkularını giderir.

          Bu iki alemin yaratılışın amacı, iki dostun kavuşmasıdır. Bu iki dost ALLAH için gösterişten ve her türlü hevesten uzak yüz yüze gelmelidir.

          Şems Mevlana'nın oğlu Veled'e söylüyor: Baban bir okyanus sakın onun suyunun çekilmesine müsaade etme evlat. Kardeşin Alaeddin'i gözet. O senin kadar mülayim değil, Mevlana'yı hırpalayacak. Yanlış kişilerle beraber oluyor. Siyaset denen şeytanın suyuna dalmış, aklı başından gitmiş. Delikanlılığının patavatsızlığı ile sert bir kayaya toslayıp toz olacak.

          Bir bakarsın altınla gümüşle aldatır beni o. Bir bakarsın şan ile makam ile aldatır beni o. OYSA MAKAMA, ŞANA, ŞÖHRETE çoktan boş vermişiz biz.

          Benim bir adetim de şudur; Birisi beni incitir üzerse onun için şöyle derim:” ALLAH sana UZUN ÖMÜR ve ÇOK MAL VERSİN ".

          Yürek devletimi kurdum. Yürekten maharetli mürşit mi var? Senelerce aramaktan yoruldum MEĞERSE ARADIĞIM BENDEYMİŞ, MEĞER ARADIĞIM SENDEYMİŞ.

Hz. MUHAMMED efendimiz okul mu okudu? Hayır. Okuma yazma biliyor muydu? Hayır. O halde mağarada işi neydi? Anlatayım. Kuyu Yusuf'un okuluydu. Çöl İsa'nın, Musa'nın dergahıydı. Mağara da Hz. MUHAMMED'in yürek okuluydu.

          Kainat kitaptır. Hz. MUHAMMED yürüyen kitaptır. Ağaç, ateş, su kitaplarının satırlarını da okusana.

          Bir insanı çok seviyor ve iyiliğini istiyorsanız yarenlerini de fethetmeniz, mutlu etmeniz gerek.

          Ne zamana dek, şunun bunun sözüyle vakit geçirip duracaksınız? NE ZAMAN KALBİM RABB'İMDEN RİVAYET ETTİ DİYECEKSİNİZ? Neden BAŞKALARININ ASASIYLA YÜRÜYORSUNUZ? HANİ SİZİN SÖZLERİNİZ, HANİ SİZİN ESERLERİNİZ?

          Siyasete fena sinir olurum. Gençliğimde Sabbahiler, Melamiler, saray uşakları hepsi de beni siyasetlerine çekmek için gayret ettiler; ancak beyhude yoruldular. Siyasetlerine alet olmadığımdan bana kin duyan Sabbahiler ardımdan suikastçı göndermekle tehdit ettiklerinde, güldüm geçtim.” Bu Şems ölmeden önce ölmüştür zaten " dedim. Moğolların siyasetinden işgallerinden de iğrendim. Şiyaset şeytanın suyudur. Temizlenmek için elinizi suya dokunsanız bütün bedeniniz ruhunuz şeytana satılmış demektir.

           KENDİNE SADIK OLMAYAN, KİME SADAKAT GÖSTEREBİLİR?

AŞK kitapta olsa ne olurdu. Aşkı kitaplardan öğrenemezsin, satırlara sığmayacak kadar bal kahrıdır o, gel anlatayım sana aşkı. Önce yak kitapları. Aşkı aşıklarda arama. Aşk, aşığın aynası değildir, o nedenle körler çarşısında ayna satılmaz. Aşk kelime değil ki deftere kaydedesin, aşk paragrafları talan eder. Aşkın kitaba sığınmayışı bundandır. Kitap yorum işidir, aşk yorumlarda yormaz yolunu. Aşkın kendisi başlı başına ucu bucağı gözükmeyen yoldur. YOLA GİRENİN GERİ DÖNÜŞ HAKKI YOKTUR. Yolun çukurundan çamurundan şikayet etme. Aşk çamuru nurlaştırandır. Unutma sen Ruh denen nurun ile çamur denen bedenle buluşmasından doğdun.

          Kendime dedim ki, BENİ BU ŞEKİLDE YARATAN TANRI İLE DOĞRUDAN DOĞRUYA KONUŞMADIKÇA ve SORDUĞUM SORULARA CEVAP ALMADIKÇA benim yemek veya uyku ile ne işim var? Bu alemde körü körüne yemek yiyip içmek için mi geldim? O'na neden geldiğimi ve nereye gideceğimi sormalıyım; ancak ondan sonra yemek yiyip uyuyabilirim. Ayrıca kurtuluşum ve sonum hakkında da bilgi almalıyım ki burada rahat ve dertsiz bir hayat sürebilmeliyim. Çocukluğumdan beri amacım bu idi ve hep buna yöneldim. Hani bir annenin güzel ve tatlı çocuğu elini yaktığı zaman annesi hemen harekete geçer, türlü çareler arar ya, TANRI da kokusuyla ( sevgisiyle ) bana öyle yardım etti.

          TANRININ GİZLİ ERENLERİ sordular,” Biz neyle ( hangi dava ) ile ortaya çıkalım ve kendimizi nasıl tanıtalım? Dedi ki,MUHAMMED ( S. A. V ) UYUN Kİ BİZ DE SİZE UYALIM YOKSA SİZİN NURUNUZ TA PEYGAMBERE ULAŞSA VE SİZ KENDİNİZDEN GEÇSENİZ DE BU İTAAT SAYILMAZ.”

 NEYİ YEMEKTEN ve YAPMAKTAN KORKUYORSAN ONU YEME ve YAPMA.

          Veliliğin manası nedir? Askerleri, tacı tahtı olan kimsede velilik yoktur; belki nefsinde velilik olan kimse velidir. SÖZÜNDE, SUSMASINDA, KAHIR YERİNDE KAHIR YERİNDE KAHIR, LÜTUF YERİNDE LÜTUF GÖSTERMESİNDE İSABET OLAN KİMSE VELİDİR. Arifler, " Biz aciz kimseleriz, o kudretlidir,” demezler. GEREKLİDİR Kİ SEN, KUDRET SAHİBİ OLASIN; HER FIRSATTA GÜÇLÜ KUVVETLİ OLASIN; SUSACAK YERDE SUSASIN; CEVAP VERECEK YERDE CEVAP VERESİN; KAHIR ve ŞİDDET ZAMANINDA SERTLİK GÖSTERESİN; İYİLİK ve YUMUŞAKLIK GEREKEN YERDE İYİLİK EDESİN.

          Hazret-i MUSTAFA ( s. a . v ) buyuruyorlar ki: MÜ'minler ölmezler, belki bir alemden öteki aleme göçerler.” Şu hale göre, göçme başka, ölüm başkadır.

          EĞER SEN KENDİ TEMİZLİĞİNİ, İYİLİĞİNİ GÖZETİR, O GİZLİ HAİNLİKLERDEN İÇİNİ ARITIRSAN, SENDEKİ İYİLİK ve TEMİZLİK DAHA DA İLERİ GİDER. Ey hak yolunun gerçek yolcusu gönlünü hoş tut! Çünkü gönüller okşayan O ULU ALLAH SENİN İŞİNİ ONARMAYA UĞRAŞIYOR. RAHMAN suresi, ayet 29: O, her gün başka bir işle uğraşmaktadır. O, ya arayanın, ya aranılanın işiyle meşguldür.

          Şimdi ey gerçek dost! Yüce ALLAH senin işini başarmak ve onarmakla meşguldür; hem görünürde, hem görünmez alemde sizinle uğraşmaktadır. Sizi hiç ihmal etmez, şu ayette buyuruyor ki:” SİZ ANCAK ALLAH DİLERSE İSTEYEBİLİRSİNİZ, " ALLAH BİLGİN ve BİLGEDİR "( Dehr suresi, 30 ) Yani ey Mustafa, ( s.a.v ) SEN, ne istersen o bizim isteğimizdir! Nefis değildir, heva değildir.   

          Aşık olmayan bir saz sanatçısı, dertli olmayan bir ağıtçı dinleyenlere soğukluk verir. Halbuki, saz ve sözden maksat başkalarını coşturmaktır. Hele birliğin bozulması, dostların dağılması, HEP BİRBİRLERİNİ GÖZETMEMELERİNDEN İLERİ GELİR. Gerektir ki, birbirleriyle öylesine kaynaşsınlar ki, AYRILMAZ BİR VÜCUT GİBİ OLSUNLAR.

          Bizi hiçbir istek bir yere götürmez. ANCAK NİYAZ EHLİNİN NİYAZI, YALVARIŞI BİZE YOLDAŞ OLMALIDIR. " Şüphe yok ki, sadakalar yoksullar içindir,” büyütülmüştür. Bize de ancak yalnızlık suretinin YALVARIŞI gereklidir.

          KUR'AN'da, ALLAH'a güzel amellerinizle ödünç verin, ( Müzemmil suresi, 20 ) buyruluyor. ALLAH'ın ne ihtiyacı olur ki, ona ödünç veresiniz? Yine ALLAH MUSA'ya buyurdu ki: Ey MUSA, acıktım. BENİ doyurmayacak mısın? Kapına gelirsem beni nasıl karşılarsın?” Musa,” Ey Ulu ALLAH'ım, sen böyle şeylerden arısın,” dedi. ALLAH yine tekrarladı: " Ey MUSA veya kapına gelirsem?” Her ne kadar MUSA, ALLAH'ın bu cilveleşmesine karşı, " Nasıl olur,” diye düşünüyordu, ama ALLAH da ona karşılık,” Eğer gelirsem ne yaparsın?” diyordu. Nihayet dedi ki, " çok ACIKTIM. Tartışmayı bırak, git yemekler hazırla ki yarın yine gelirim " Erkenden yemekler hazırladı; baktı ki, bunların hepsi hazır ama su eksik, o sırada bir DERVİŞ GELDİ, ALLAH RİZASI İÇİN BANA EKMEK VER,” DEDİ, MUSA, " Hoş geldin,” dedi; eline iki su testisi verdi,” Su getir,” dedi. DERVİŞ,”BAŞ ÜSTÜNE,” DEDİ, SUYU GETİRDİ. MUSA da ekmeği DERVİŞİN eline uzattı. DERVİŞ saygı ve teşekkürle ayrıldı. Şimdi MUSA'nın ALLAH yolunda bu zorluklara düşmesi nasıl olur? MUSA kimya bilgisini iyi biliyordu. Çünkü ona, " Tevrat'ı altın suyu ile yaz!” diye emir verilmiştir. Vakit gecikti, MUSA beklediği yemekleri komşularına dağıttı. Fakat,” Bu ilahi cilvenin sırrı, nedir?” diye düşünüyordu. Meğer bunun sırrı, bu topluluğa bir genişlik vermek yahut anlattığım şekilde, içten kulluk etmekmiş. Neşeli bir zamanında MUSA sordu: " Ulu ALLAH'ım! Söz verdin ama gelmedin! ALLAH buyurdu ki: GELDİM ey MUSA! GELDİM AMA SEN BİZE İKİ TESTİ SU TAŞITMADAN NASIL OLDU DA EKMEK VERMEDİN?”

          " Evet bu gönül hoşluğu hali Hazret-i Peygamber'de de hasıl oldu,” diyene sorarım:

" O halde niçin ulu Peygambere uymuyorsun? O büyük, kerem sahibi, müjdeleyici ve korku verici eşsiz Peygamberin, O PARLAK HAKİKAT IŞIĞININ İZİNDEN NİÇİN YÜRÜMÜYORSUN?”

          Gam çekme, tasalanma, umutsuzluğa düşme! Karanlığın uzamasından, uzun gecelerden sonra aydınlık günler başlar. Bir adam dinin kuvvetlendirirse BELASI DA ARTAR. Dinini incelten, zayıflatan adamın da belası hafifler, derler. Nasıl ki, Emir Kabus da:

" YÜCELİKLER, ANCAK ÇEKİLEN ZAHMETLER ÖLÇÜSÜNDE ELDE EDİLİR " demiştir. Hicap ve perde olmadığı zamanlarda, o zevk ve nur kendiliğinden harekete geçer. Her ne bulursa, Ulu ALLAH'ın kutlu Kitabında buyurduğu, " ONA RUHUMDAN ÜFLEDİM,” nüktesinin aydınlığı ile bulur.

          Hak yolunun yolcusu bir sofi yıllarca çileler doldurur, başkalarına hizmet eder. Fakat umut bulutunun yağış vakti henüz gelmemiştir.

              TAKLİT  EHLİNİ  MÜSLÜMAN  SAYMAK  NASIL  OLUR?

Hakka giden yol şu iki ihtimalin dışında değildir: Bu da, ya iç alemini geliştirmek yoludur ki, Nebilerle Veliler bu yoldan yürümüşlerdir. Yahut da ilim tahsili yoludur. Bu yol da mücahede ve tasfiye yolu dahi cehaletle savaş, kötülüklerden içini temizleme yoludur. Bu iki yoldan geri kalanların yeri cehennemden başka neresi olabilir?

          Nefis, yavaş yavaş Müslüman olayım, der; artık iyi insan olayım der. Bu çilenin ve arıklık yolu aramanın tam kendisidir. O arıklaşmıştır, başka çaresi yoktur, artık yaltaklanmaya başlamıştır. Nasıl ki hadisde Nefs-i Mutmainne'nin yani hakikata kanmış olan nefsin Nefs-i Levvame'den yani kendini kınayan nefisten daha hayırlı ve daha aziz olduğu buyrulmuştur. Şu halde ALLAH, niçin Nefs-i Levvame üzerine yemin ediyor? Ve " Kendim ayıplayan nefisle yemin ederim,” ( Beled suresi, 2 ) buyuruyor da daha yüce olan Nefs-i Mutmainne ile ant içmiyor?

          ALLAH Zatını örten ne kadar zulmet ve nur perdeleri vardır ki, bu binlerce engeller umut bağını koparır. Bir insan bin yıl kitap okusa bile asla Hazret-i Mustafa'nın ( s.a.v ) meşrebinde olamaz ve o okumanın kendisine hiçbir faydası dokunmaz. Eşeğe yükletilen bir çuval kitabın hayvana ne faydası olur?

 KUR'AN OKUYANLAR:

" Nice okuyucular vardır ki KUR'AN onlara LANET EDER, " buyrulmuştur. Burada okuyucular ( tilavet edenler ) kelimesi nice veya birçok manasına gelen Arapça rubbe ile birlikte söylenmiştir. Ama bu bütün okuyucular için değildir. Şu halde başka okuyanlar, hafızlar da vardır ki, bunlar KUR'AN okumanın uzmanıdırlar. ALLAH'ın has kulları ki, KUR'AN'ın yediye kadar sayılan, batını, hatta batının batını manası vardır. Ama bu yedi mana lazım değildir. Bunlardan her biri, halkın adet ve anlayışına göre değişir. Halk bunlardan başkasını ve daha ötesindeki manaları da bilir. Bu onun işidir. KUR'AN'ın yedi türlü manasını veya yüz bin türlü manasını bilmek başka bir hak vergisidir; bir lütuftur. Hakkı arayan onun has kulu olan kimseler, sevgiliye vaktinde nasıl nazlanır? BU MERTEBENİN ÜSTÜNDE ÖYLE BİR MERTEBE DAHA VARDIR Kİ, EN SEÇKİN KULLARIN MERTEBESİDİR. KUR'AN 'da onların bahsi geçmez ama işaret vardır. O gibilerin, sözü geçen KUR'AN okuyucuları ile bir ilgileri yoktur. Onlar ne o bölükten ne de bu bölüktendir. ALLAH'IN ÖZEL ve SEÇKİN KULLARIDIR ONLAR.

          Buyurdu ki: Her ne olursa olsun insanoğlu önceden yapacağı şeyi düşünmeli VE SONUNA KADAR BUNU YAPMAYA KARAR VERMELİDİR. O zaman zorluk kalmaz her şey kolaylaşır.

          İnsanlar içinde yaşa ama tenhada daima ALLAH ile halvette ol; hep tek başına kal. Gönülden, Ruhtan, manadan ibretle söylenen sözler daha hoştur.

          Dünyada gönül açıcı YASİN suresini dinle, dünyadan konuşanları dinleme. Ben yaşadığım şehirden ayrıldım. Kendi kendime,” Yürü! Kendi alemine bak!” dedim.

          Hazret-i Peygamber şöyle buyuruyor: " Ulu ALLAH'a kırk sabah içten ibadet edenlerin kalbinden hikmet kaynakları fışkırır, lisanından dökülür.” Bu kırk sabah, MÜMİNİN GÖNLÜNÜN ANAHTARIDIR. Yoksa yüz bin sabahın bile ona faydası olamaz.          

      

SOHBET SANA ZİYAN VERMEZ, AMA ALLAH'IN HAS KULLARININ                                                                                    SOHBETİNİ KAÇIRMAK SANA ZİYAN VERİR, İYİ OLMAZ.

          Sen de bu ayıklık makamında mest olup kalma! Ola ki, onun maksadı odur. Yani istiğrak ( ALLAHSAL hayale dalmak ) makamında kalma; DAHA ÜSTÜN BİR MERTEBE ve MAKAM İSTE!

          Duygusuzların yoldaşlığı çok zararlıdır, haramdır. Bilgisizlerin yoldaşlığı büsbütün haramdır. Yedikleri de haram. Haram yemek ki, bilgisizlikten ileri gelir, o lokma benim boğazımdan geçmez.

          Acele, şeytan işidir. Acele edenler, bir nakış ve suretten başka bir şey göremezler. Çünkü onlar, hep görünüşe bakar, nakısı ve sureti görürler. Günahlarından dolayı da mağfiret dilemezler. Tövbe, Ademin ve evladının sıfatıdır. HATADA, GÜNAHTA DİRENMEK DE İblisin ve onun yavrularının sıfatıdır. ALLAH ona,” Yemin et " deyince, o " Başın için!” diye ant içer.

          Tasavvuf AŞK MEZHEBİDİR: Tasavvuf ALLAH karşısında yoksul olmaktır. O'nun karşısında yoksul ve aciz olmak O'na muhtaç olduğumuzu kabul etmektir ve bu kabul ne kadar içten ve ihlaslı olursa, Sevgiliye erişme konusunda o ölçüde şiddetli bir dürtüye dönüşür.

          Dostu aramak farz olmuştur Aşıklara. KALDI Kİ İSTEYEN BİZZAT O, BİZSE GÖLGELER GİBİYİZ; EY BÜTÜN KONUŞMALARIMIZDA HEP O KONUŞMAKTA. Kah çağlarız seller gibi Dost'un ırmağında, kah bir su gibi hapsoluruz O'nun bardağında.” DOST, DOST, NEREDESİN?” DİYORUZ DOST'LA OTURMUŞUZ DA, " NERDESİN?” DİYORUZ BOYUNA SARHOŞLUKTAN, O'NUN YANINDA.

                       "ARİFLER HEM ARIDIR, HEM ARITICIDIR.”

Adem'i büyük kılan şey emanet yükünü taşımış olması olgusudur ki bu da ALLAH sevgisidir. Sevginin sınırını yalnız o bildi; zira sevgi onun varoluşunun altında yatan sebepti. Biliyordu ki sevgisi ancak ayrılık acısını tattığında beslenip güçlenebilirdi.

          ALLAH'a görülen yolun ÖZÜ AŞKTIR ve tasavvuf da AŞK YOLUDUR. Aşkı kelimeler ile tarif etmek çok zordur. Bu hiç bal görmemiş ve tatmamış birine balın balın tadını tarife çalışmak gibidir, bu kişi balı bilemez. Ehl-i aşkın, aşkı hiç tatmamış olanlara onu anlatması çok güçtür.  

 AŞK, MÜTHİŞ BİR LEZZETE SAHİP ÖZEL BİR ISTIRAPTIR. BU ACIYI ANCAK

                                 KALBİNDE TAŞIYANLAR BİLİR.

Aşktan her ne tadarsanız, hangi şekil ve hangi derece olursa olsun, bu ancak ve ancak ilahi aşkın ufak bir cüzü olabilir. KADIN ve ERKEK ARASINDAKİ AŞKTA BU İLAHİ AŞKTAN BİR PARÇADIR. Önemli olan, ne şekilde olursa olsun bu AŞKI KALPTE TAŞIYABİLMEKTİR. RABB'in lütufları bizlere genellikle diğer insanlar; O'nun hizmetkarları vesilesiyle gelir. AYNİ ŞEKİLDE İLAHİ AŞK DA İNSANLAR ARASINDA TECELLİ EDER.

" On kötü haslet yüzünden kalpleriniz ölmüş, ALLAH, kalpleri ölmüş olanların duasını kabul etmez " bu kötü haslet şunlardır.

ALLAH'ı tanıdığınızı iddia ediyor; fakat ona olan borcunuzu vermiyorsunuz. Bu borcu, fakir ve muhtaçlara ihsanda bulunarak ödeyin.

          KUR'AN'ı KERİM'i okuyorsunuz fakat HÜKÜM ve KURALLARINDAN HABERİNİZ YOK. OKUDUKLARINIZI UYGULAYIN.

          Şeytanın düşmanınız olduğunu iddia ediyor; fakat ona itaat ediyorsunuz. Onun tekliflerini geri çevirin.

Kendinizi Ümmeti Muhammed'den sayıyor; fakat sünneti seniyeyi  UYGULAMAYA ÇALIŞMIYORSUNUZ.

Cennete girmek istediğinizi söylüyor; FAKAT ONA GİRMEK İÇİN GEREKLİ AMELLERİN HİÇBİRİNİ İŞLEMİYORSUNUZ.

          Ateşten mahfuz olmak istiyor; FAKAT GÜNAHLARINIZI ve KÖTÜ AMELLERİNİZLE KENDİNİZİ MÜTEMADİYEN ONA SÜRÜKLÜYORSUNUZ.

          Ölümün herkese geldiğini biliyor; FAKAT ONA HİÇBİR HAZIRLIKTA BULUNMUYORSUNUZ.

          BÜTÜN DİN KARDEŞLERİNİZİN KUSURLARINI GÖRÜYOR; FAKAT KENDİ KUSURLARINIZI GÖRMÜYORSUNUZ.

          ALLAH'tan gelen bütün nimetleri ŞÜKRETMEDEN YİYOR ve KULLANIYOR; fakat ona olan minnettarlığınızı size verdiği nimetlerden muhtaçlara tasadduk ederek göstermiyorsunuz.

          Ölülerinizi, aynı sonun sizin de başınıza geleceğini bile bile, İBRET ALMADAN, GÖMÜYORSUNUZ.”

Peygamberler ve veliler ayna gibidirler; Nasıl ki aynalar bize yüzümüzdeki kirleri gösterir, evliyaullah da bize hatalarımızı gösterir.

    NEFİSLERİNİN BOYUNDURUĞUNDAN KURTULANLAR; İŞTE ONLAR FELAHA, KURTULUŞA ERENLERDİR.

          Ruh bu dünyaya ait değildir, Hak katından gelmiştir. Güç Ruhtadır, fakat vasıtalar bedendedir.

          ALLAH çirkin ve kötü olan hiçbir şey yaratmamıştır. Kötü ve çirkin olan, bizim kendi cüzi irademizle yaptığımız su istimallerdir.

          Peki Peygamberlerin ve velilerin Ruhları nasıldır? Onların Ruhları bizimkilerden tamamen farklıdır. Çok daha temizdirler. Bu insan-ı kamillerin bedenindeki dünyevi maddeler dünyanın en mübarek ve temiz yerlerinden alınmıştır. Bedenleri kötülük işlemediği ve tamamen temiz olduğu için Ruh böyle bedenlere girince hiçbir şekilde kirlenmez. Nefsini bilen RABB'ini bilir sözünü hemen herkes bilir. Bunun iki anlamı vardır. İlk anlamı şudur; kendi ihtiyaç, arzu ve zayıflıklarımızı bilir bunun yanında sonsuz kudret sahibi olan ALLAH'a hizmet ederiz. Daha sonra da bizi bu dünyada besleyen, giydiren ve barındıran bir koruyucuya ihtiyacımız olduğunu biliriz. İkincisi daha gizemli bir açıklamadır. ALLAH,

" Size şah damarınızdan daha yakınım " buyurmuştur. Kendimizi tanıma sürecinde ALLAH

( c.c ) ile olan bu derin bağlantıyı keşfetmeye başlarız. Bu bağlantıyı kullanarak Hakk'a vasıl oluruz. Bu dünyadayken ALLAH'a dönebilme, yani ölmeden sadece ve sadece O'NUN EMİRLERİNİ TUTMAKLA MÜMKÜNDÜR. ALLAH'I TAKİP ETMEYİP ŞEYTANA UYANLAR AYRILACAKLARDIR.

Bir salkım üzümü düşünün. Salkımdan kopan her tane hemen çürür; fakat koparılmayanlar uzun yaşar. Üzüm tanesi salkımda kaldığı sürece beslenir.

          El fenerinden çıkan bir ışık misali Ruh, uykudayken bedenle olan bağını koparmamak suretiyle onu terk eder. Bu ışık levh-i mahfuza kadar uzanır ve kendi ile alakalı olan bölümleri " okur ". Uyanırken, el fenerinin kapatılması gibi Ruh ta vücuda geri döner. Ruhun bu şekilde uzaklara uzanması sonucu normalde ilmimiz olması imkansız olan bir takım şeyleri öğrenebiliriz. Fakat bu öğrendiğimiz her zaman için ilahi ilmin bir cüzüdür. Rüyadaki nesneler ve semboller hiyeroglifler gibidir; onları sadece gerçekten bilgili olanlar okuyabilirler. Fakat bu sembollerden çıkarılan anlam seviyeden seviyeye, kişiden kişiye ve Ruhtan Ruha farklılık gösterir.

                         NEFSİNİ ARITMAYAN TANRI'YI BULAMAZ.

KUR'AN'da:” RAHMAN OLAN TANRI BÜTÜN ARŞA HAKİMDİR " denilmiştir. Buna yakın hadis ise " Kim nefsini bilirse, RABB'ini bilir " der. Bu sözlerde açık ve değişmeyen bir hazine bulunmaktadır. Kendi benliği ile uğraşan kişi ne kendine ne de başkasına yararlı olabilir. Ayrıca KUR'AN'da " Senin bağırarark konuşmana gerek yok, ALLAH GİZLİYİ DE BİLİR, KAPALIYI DA BİLİR " DEMİŞTİR. Nefsine düşkün kişi eninde sonunda O'na kaçar.

                                TANRI'YA  SEVGİ  İLE  YANAŞ   

Bir gün Şems, Mevlana, medresesinde konuşma yaparken şunları söyledi: TANRI insandan şu üç şeyi istemiştir.

İTAAT, TANRI'NIN HOSUNA GİDEN AMELLER, O'NU HER HALDE ANMAK.

İtaat ibadettir. Hoşuna giden şeyler ise kulluktur. O'nu daima hatırlamak ise marifettir.

Kendi yükünü başkaların üzerinden al ve onların yükünü çek. Kimseden hiçbir şey bekleme. Malından onlara sun. Onlar yücelik ve makam isterlerse sen aksine dervişlik ve alçak gönüllülük ara.

SAHTE VELİLER:

Görüyorsun ki, konuştukları hep şundan bundan aktarma ve yapay sözlerdir. Ya bir hadis, ya bir hikaye yahut bir şairin şiirini aktarırlar. " Kendi doğuşlarından bir şeyler anlat, bir söze cevap ver " diyorum! Ama o hal diliyle konuşuyor. Tıpkı bu duvar gibi, " Benden ne ses bekliyorsun?” dercesine. Kim bu duvardan ses çıkacağını umar. Bu şeyhler ( din adamları )

MUHAMMED'in ( s.a.v ) gösterdiği yol üzerinde yol kesiciler gibidirler. Bunlar din evini içeriden kemirip harap ederler ama TANRI ERLERİ İSE BU FARELERİ ORTADAN KALDIRAN KEDİ GİBİDİRLER.

          Bazı erenlerin kerametleri gizlidir. Gizli oldukları için herkese sırlarını açıklamazlar. Bazı erenlerin de söylemeye cesaretleri yok. Zaten sırların üçte biri söylenmiştir. Birisi hakkında diyorlar ki o baştan aşağı lütuf sahibidir. Bu abartıdır ve sanıyorlar ki üstünlüktür.

Halbuki bu yanlıştır. Zira hep lütufta olan kişi eksik sayılır. TANRI'ya bile bu tek nitelik yaraşmaz çünkü kahhar niteliği yok eder. Aslında hem kahharlık hem lütuf gerek ama yerine göre. Yerli yerinde kullanılmayan kahharlık ve lütuf cehalet ve hevesin belirtisidir.

YÜREĞİ YANMIŞ MANA ERİNİ BUL:

Bir gün bir bilgin kişi uyandı ve elinde ne kadar mal ve mülk varsa; yatak, kitap v.s TANRI rızası için dağıtmak istedi. Dolanıyor ve ağlayarak diyordu " TANRI kitabını ihmal ettim.”

Uğruna vaktimi ziyan ettiğim şeyler hakkında TANRI'ya ne cevap vereceğim? TANRI'ya görünen nesneleri nasıl gördüğüm ve işittiğim sözleri nasıl algıladığım hakkında ne cevap vereceğim?” Burada TANRI kitabından kastı KUR'AN değildi. YOL GÖSTEREN VELİLER İDİ. Sureler de odur ve onda başka ayetler de vardır.

 NE ZAMANA DEK ÖVÜNEREK BEN TANRI İÇİN ŞUNU YAPTIM BUNU YAPTIM

                                                         DİYECEKSİN.

          Sana özetle bir şey söyleyeyim: Bu insanlar riyakarlıktan hoşlanır ve doğruluktan rahatsız olurlar. Birisine dedim,” Sen bu çağın en büyük insanısın.” Çok mutlu oldu. Elimden tuttu ve şunu söyledi,” Ben seni çok özlemiştim, benim can düşmanım oldun. Buna hayret etmemeli. İnsanlarla mutlu yaşamak için riyakar olmak gerek ama doğruyu söylersek dağa ve ormana çekilmemiz lazım; zira artık onlarla birlikte olamazsınız.

Dünyalık heveslere kendini iyice kaptırmış kimselerle  oturup kalkma; zira onlar senin gönlünü karartabilirler. BU ( DERVİŞLİK ) HIRKASININ BAŞTAN SONA KADAR KORUYUCULUĞU YOKTUR. Ben hep temiz oturdum ve temiz kalktım çünkü KENDİMİ HEVES SAHİPLERİNE KAPTIRMADIM.

Bir hadis vardır,” İslam'da ( Hıristiyanlar gibi ) ruhbanlık ( dünya ve halktan uzaklaşmak ) yoktur.” Bu " insanlardan kaç değil ama onları uzaktan izle VE GERÇEKLERİ, ONLARA ACI DA GELSE, OLDUĞU GİBİ AKTAR "demektir. Eğer birisi gelip dese ki,

" Söylediklerinizdeki sırlar başkalarının anlattıklarından çok farklı " ona kızmayın ve söyledikleri söz ve anlamlardan uzak açıklamalar da yapsa, ona karşı yumuşak olunuz. Size kendince, ufak tefek farklarla, bir açıklamada bulunursa ve siz de onun yüzünde bir TANRI Nurunun ve yüceliğinin bulunduğunu görürseniz, o kimse dostunuzdur.                                FAKAT BÖYLE  BİR KİŞİDE DERT ve ACININ İZLERİ OLMALI, ZİRA BUNLAR İNSANI OLGUNLAŞTIRIR ve ŞÜPHELERİ YOK EDER.  

Birisi dedi,” Şimdi uğraşlarımın sonuna gelmiş bulunmaktayım ve dediğin gibi " Bu alem bir aynadır " ve ben bu aynadan cemalini seyrediyorum ama gücüm tükendi. Ne olur bana güç ver " TANRI buyurdu.” SANA GÜÇ VERMEM İÇİN SENİN DE HAREKET ETMEN ve GAYRET GÖSTERMEN GEREK.” Dedi ki, RABB'im ben çabalıyorum ve bu çetin makamdan yükselmek için elimi ve ayağımı hareket ettiriyorum. Hani berber çocuktan kan almak için önce onu kuru üzüm ve cevizle avutur ya, TANRI'DA KULUNU ÖNCE TÜRLÜ İŞLER ve SIKINTILARLA OYALAR ve SONRA CEMALİNİ GÖSTERİNCE AYNAYI KIRIVERİR. GÖNÜL EHLİ OLAN KİŞİ ARTIK TANRI AŞIĞI OLUR ve ŞAŞKINLIĞI ARTAR.

          Peygamber'in ( s.a.v ) bir hadisi vardır:” MÜMİNLER ÖLMEZLER FAKAT NAKİL OLURLAR.” Yani ölüm ayrı şeydir, nakil olmak ayrı şeydir. Mesela: Sen dar ve karanlık bir evdesin ve orada gezemiyorsun; ayaklarını uzatamıyorsun fakat oradan, geniş bahçeli bir köşke nakil olsan buna ölüm denir mi? Bu sözlerim ayna gibi apaydındır. Eğer sende aydınlık ve zevk varsa ölümü arzu edesin ( korkmayasın ). TANRI senin yardımcın olsun! Tebrik ederiz ve beni dualarından eksik etme.

           Yiğit olan ise her türlü sıkıntıya dayanabilen insandır. Onun yüceliği budur. O bu şekilde kamil insan olmuştur.

          Bu insanları anlamak TANRI'yı anlamaktan daha zordur. TANRI'yı delilleriyle bilirsin. Örneğin güzel işlenmiş bir tahta parçasını görünce onu işleyen hakkında hayal edebilirsin çünkü tahta kendiliğinden o hale gelemez. İnsanlara bakınca onlar zahirde sana benzeyebilirler ama iç alemlerini bilemezsin. Senin düşünce ve hayallerinden çok uzak olabilirler. İşlenmiş tahta parçasına bakarak sanatkarın ustalığını idrak edebilirsin ama o sanatın ( genişliğini ) ancak uzmanlar ( erenler ) anlayabilirler.

          İnsanların Ramazan ayı hakkında genel kanaati şöyledir,” Ramazan ayında ibadet etmek gerek; çünkü TANRI bu ayda kullarını gözetler " yani diğer aylarda az mı gözetler? TANRI var olduğundan beri gören, dinleyen ve işitendir. Öyle ise sadece Ramazanda böyle olması düşüncesi dar görüşün ürünüdür. Şaban'da da görür, perhiz et! Şevval gelince artık günah ve fesat serbest mi? Hal diliyle ( gizlice ) derler ki Ramazan gitti ve gelecek Ramazana dek TANRI bakmaz ve haberi olmaz.” Getirin şu şarabı ve mezeleri eğlenelim "demek doğru mudur?

  ZAMANI GELMEYİNCE NE İŞİN OLURSA OLSUN, SANA YARARI OLMAZ,

                                      DOSTUN KİM OLURSA OLSUN.

AŞK akıl işi olsaydı akıl sevmeyi murat ederdi. AKILDA AŞK CESARETİ NE GEZER.

O mumun alevinin titremesinden bile ürkerken ateşlere  nasıl dayanacak. Akıl ve şeytan aşk yolunda korkak kalmışlardır.

 KEREM DENİZİ DALGALANMAKTADIR, ONDAN NE İSTERSEN ONU VERİR.

          Sıradan yaşamak AŞIKLARA abes gelir. Veliler, aşktan korkan insanlarca ilk bakışta deli olarak algılanır. VELİ, deli – çılgın algılanmayı önemsemez. Çer çöpü dert edinmez. OYSA ÖYLE DERİN  DERTLER, KARANLIK GİRDAPLAR AŞTIK Kİ BİLMEZLER.

İbadetlerimizi aksatmıyorduk. Visal orucu ile huşu namazlarımıza görülmeyen varlıklar da eşlik ediyordu. Dergahtakiler zannediyorlar ki, odada Mevlana ve Şems var. Bizimle onları onlar göremedi. Görmeye güçleri dayanamazdı.

 BU YOLDA YÜZ BİN TANE ADEM YÜZLÜ İBLİS VAR. HER İNSAN YÜZLÜYÜ

                                               SAKIN İNSAN SANMA.

Ölüm ve aşk. İç içe iki kelime. ALLAH'a yolculuk için işte sır burda. KALBİN İÇİNDE ve NURU MUHAMMED İLE.

Birçok Sufi KUR'AN'ı Sevgililerinden gelen BİR AŞK MEKTUBU gibi okumuştur; bu bakımdan, her ne kadar bazen Sevgili onların kalplerini uyarmak için acı söz söylese de 

Onlar bunu en iyimser bir tarzda yorumlamışlardır.

          Ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım ALLAH'ın RAHMETİNDEN UMUT KESMEYİN, şüphesiz ALLAH tüm günahları bağışlayacaktır. ( Zümer 39:53 ) Rivayet edildiğine göre, birisi bu ayeti Resulullah'ın huzurunda okudu. Okuyan, şüphesiz ALLAH tüm günahları bağışlayacaktır kısmına geldiğinde, Hz. Peygamber,” Gerçekten bağışlayacak, önemsemez " dedi, Sonra üç defa, " ALLAH soğutanları lanetler "dedi, yani halkı ALLAH'ın rahmetinden umutsuzluğa düşürenleri.

Rivayet edildiğine göre Hz. MUSA şöyle demiştir:” ALLAH'IM, KULLARINDAN İSYAN DİLERSİN; AMA İSYANI SEVMEZSİN.” ALLAH.” AFFIMI GERÇEKLEŞTİRMEK İÇİN " diye cevap verdi. Burada güzel bir soru ortaya çıkıyor. Biri çıkar da, " İnsanlara bahşedilmiş bütün şeref ve yüceliğe rağmen, ALLAH niçin onların isyanla denenmelerine hükmetti?” diye sorarsa, ne olacak? Bu sorunun birçok cevabı vardır. Birincisi, bundaki hikmetin kulun gurura kapılmaması olduğunu söyleyebilirsiniz; çünkü gurur perdeyi davet eder. Belam'ın, ALLAH'ın en büyük ismiyle övününce, bir köpeğe dönüştüğünü görmüyor musunuz? O halde onun durumu şu köpeğin durumuna benzer ( A'raf 7: 176 ) O, nüfuz ve kalbin efendisi idi; ama gururlanmakla bir köpekten daha pis hale geldi.

Başka bir cevap: Cam ustasının zeka, beceri ve mahareti kırık camda ortaya çıkar. Kalbin cam gibidir. İsyan taşı ona çarptı ve kırdı. Rabbü'l İzzet, nedamet ateşiyle, onu tekrar birleştirir. Doğrusu BEN tevbe edene karşı Gaffarım ( TAHA 20:82 ) Gerçi O, MUSA'ya, onun heybetli durumunda, Gerçekten BEN ALLAH'ım ( 20 : 14 ) demiş olsa da, bize, Doğrusu BEN Gaffarım dedi.   

Başka bir cevap şudur: ALLAH'ın iki ambarı var; biri mükafat dolu, diğeri af ve Rahmet dolu. " Eğer BANA itaat ederseniz, ödüller ve bol armağanlar alırsınız, ama BANA isyan ederseniz merhamet ve af bulursunuz. Böylece BENİM ambarım boşa gitmez.”

ALLAH,” BEN onların hepsini bağışlayacağım " diyor. " Onları bağışlayacağım " dedi.

O;” ONLARI  BAĞIŞLADIM "DEMEDİ, kul yalvarmak,yakarmak, korku ve umuttan geri durmasın diye. KUL KORKU ve UMUT ARASINDA KALMALI; SÜREKLİ YALVARIP YAKARARAK; FERYAT, FİGAN ve MÜNACAATTA BULUNARAK.

HEPİNİZ ALLAH'A DÖNÜN! ( Nur 24 : 31 ) Doğrusu ALLAH bütün günahları bağışlayacaktır ( Zümer 39 : 53 ) Hepiniz BANA gelirsiniz; çünkü hepinizi satın alacağım.”…

          Şems-i Tebrizi hazretlerine bir kimse;” Efendim! Marifeti bana anlatır mısınız?” dedi.

O da;” Bir gönül ki, ALLAHÜ tealanın muhabbetiyle yanıp, onunla hayat buluyorsa, bu marifettir.” buyuırdu. Soruyu soran;” Peki ben ne yaparsam bu marifeti elde edebilirim?” diye tekrar sordu. " Bedeni terk ederek. Çünkü ALLAHÜ teala ile kul arasındaki perde, kişinin bedenidir. ALLAHÜ tealaya vasıl olmasına mani olacak şey dört tanedir:

ŞEHVET…ÇOK YEMEK…MAL ve MAKAM…UCB ve GURUR. İşte bu dört şey, kulun cenab-ı Hakk'a ulaşmasına manidir.”buyurdu.

 VELİLER, ALLAHÜ TEALAYI ZİKRETMEKTEN YORULMAZLAR ve O'NUN

                                    MUHABBETİNE DOYMAZLAR.

 İlim üç şeydir: Zikreden dil, Şükreden kalp, sabreden beden.”

Pehrizi olmayan bir vucud, meyvesiz bir ağaç; utanması olmayan bir beden, tuzsuz bir aş; gayreti olmayan bir vücud, sahipsiz bir köle gibidir.” buyurdu.

Şems-i Tebrizi hazretlerine;” İnsanların en üstünü, kıymetlisi kimdir?” dediler. Cevabında: Şu dört kimsenin kıymeti, ALLAHÜ teala katında yüksektir. Şükreden zengin…Kanaatlı ve sabreden fakir…İşlediği günahlara pişman olup, ALLAHÜ tealanın azabından korkan kişi… Takva, vera, zühd sahibi; yani haramlardan sakınıp, şüpheli korkusuyla mübahların çoğunu terk ederek dünyaya zerre kadar meyletmeyen alimdir.” Buyurdu.

Bu kıymetli insanların insanların içinde en üstünü hangisidir? Diye sordular. Buyurdu ki: İlim ve hilm ( yumuşaklık ) sahibi alimlerdir.

                                                BAŞKA  ÇARE  YOK

Şems-i Tebrizi hazretleri, bir gün dostlarına şöyle nasihatta bulundu: " Ahireti terk edip, dünyaya talip olup muhabbet edenlere, mal kazanıp zengin olmaktan başka çare yoktur.

Ahirete talip olan kimselere de, ölmeden önce ibadet yaparak, din-i İslama hizmet ederek gayretle çalışmaktan başka çare yoktur. ALLAHÜ TEALAYA TALİP OLAN KİMSELERE, O'NA KAVUŞMAK ARZUSU İÇİNDE OLANLARA, MİHNET, MEŞAKKAT, DERT ve BELALARA KATLANMAKTAN BAŞKA ÇARE YOKTUR.

İlmi talep edenlere, yani alim olmak isteyenlere, herkesin gözünde hakir olmak ve yalnız, kimsesiz, garip kalmaktan başka çare yoktur. Çünkü, kim ilim öğrenmek arzusunda olursa, onun ÜZÜNTÜSÜ ÇOK OLUR. Onu rencide ederler.Huzura kavuşması için her türlü derde, belaya sabretmesi lazımdır. HER KİM KENDİNİ ÜSTÜN GÖRÜRSE, ONUN SONU ZİLLETE DÜŞMEKTİR. Hesapsız, sonunu düşünmeden malını sarfedenler, fakir olurlar.

Her kim fakirliğe sabreder, kanaatkar olursa, sonunda zenginliğe ulaşır. Her kimsenin, kendisinde bulunan iki şeyin birisini öldürüp, birisini diri tutmaya çalışması lazımdır.

Öldürmesi icap eden şey nefsidir. Çünkü nefsi öldürmedikçe, rahata ermek düşünülemez.

Diri tutulması lazım gelen şey de, GÖNÜLDÜR. ÇÜNKÜ GÖNLÜ ÖLÜ OLANLARIN MESUD ve BAHTİYAR OLMASI DÜŞÜNÜLEMEZ.