Franz ın Sayfası

Seni sevgisinden YARATAN,
senin dışında olan her şeyi de sevgisinden yarattığını unutma.
Yarattığını sevdiğin kadar ALLAH'ı sevmiş olursun.
ÖNSÖZ
ALLAHIMIN İSİMLERİ 1
ALLAHIMIN İSİMLERİ 2
AŞK
RAMAZAN FIRSATI
ALLAHIMIN İSİMLERİ 3
ALLAHIMIN İSİMLERİ 4
AHİRET ve ORADAKİ YAŞANTIMIZ
ADALET
ALLAH ve Peygamberler kimleri korur.
AFFETMEK
ALLAH NEDEN BİZ DİYOR
ALLAH’IMIN YEMİN EDEREK BAŞLADIĞI SURELER
ALLAH’IN AZABI KİMLEREDİR
ALLAH KISKANÇTIR
ALLAH KORKUSU
ALLAH AYIRMAZ KAYIRMAZ
ALAK SURESİ
ALLAH KİMLERİ RAHMET ve ŞEFAATİNDEN UZAKLAŞTIRIR
ALLAH’A İNANMAK
ALLAH’IM “ OL “ DEDİĞİNDE NASIL OLDURUR
ALLAH NASIL DUYAR-İŞİTİR-GÖRÜR
ALLAH NASIL DAVRANMAMIZI İSTİYOR
AHZAB SURESİ BİZİ UYARIYOR
AKLIMIZI ALLAH’IMIZIN İSTEDİĞİ ŞEKİLDE KULLANMAK
ALLAH’A YARDIM ETMEK
ALLAH KİMLERİ RAHMET ve ŞEFAATİNDEN UZAKLAŞTIRIR
ALLAH ve İNSAN BİRBİRİNDEN KOPUK İKİ AYRI VARLIK MIDIR ?
AHDE VEFA
ALLAH DÜŞÜNCELERİ DE BİLİR
ALLAH’TAN DİLEMEK
ALTIN ANAHTARLAR
AYETEL KÜRSİ AÇIKLAMASI
ANA – BABA – EVLAT
ALLAH YALNIZ MÜMİNLERE YARDIM EDER
BANA NE, BEN BÖYLEYİM DEMEK YOK
BİZ BEDENLENMEDEN ÖNCE
BAYANLAR İLE EL SIKIŞMAK
ALLAH’IN BİZE VERDİĞİ GÜCÜ KULLANMAK
CEBRAİL YALNIZ FATİHA ve NEML SURELERİNİ BESMELEYLE VERDİ
AN’I YAŞAMAK NEDİR
DUA
DİLEKLERİMİZİN OLMASI İÇİN
DUANIN İKİ YÖNÜ
DOST
DUALARIN İŞLEYİŞİ
ARAŞTIR,ÖĞREN VE UYGULA
DÜNYAYA NİYE GELDİK
DÜNYA İLE AHİRETİ BİR TUTMAK
DOĞRULUK
DÜNYADA NE BÜYÜK BİR GÖREVİMİZ VAR BİLİYOR MUYUZ
Hz. FATIMA’NIN DUASI
EŞ OLMAK (KARI–KOCA DEĞİL)
Hz. FATIMA
EN’AM SURESİNDEKİ UYARILAR
FATİHA - YASİN
HİMALAYALAR’DAKİ SİVANA BİLGELERİN BİLGİLERİ
EZELDE ve DÜNYADA YAPTIKLARIMIZLA
NİÇİN EUZÜBİLLAHİ
HİÇKİMSE BAŞKASININ GÜNAHINI YÜKLENMEZ
İNSANLAR NELER YAPTIKTAN SONRA ALLAH’IN GAZABI GELİR
İNSAN NASIL HAYVANDAN AŞAĞI OLUR
HERŞEY ALLAH’TAN DEYİP KÖŞEYE ÇEKİLMEK Mİ?
İMTİHAN
HERKES İYİ BİR İNSANMIDIR
GARİP SABAHAT ABLANIN KALEMİNDEN 2
GARİP SABAHAT ABLAMIN KALEMİNDEN 4
Hz. İBRAHİM
HALA MI YANLIŞLARINA DEVAM EDECEKSİN
GÖÇ EDENİN ARKASINDAN ...
GARİP SABAHAT ABLA nın kaleminden 3
GARİP SABAHAT ABLANIN KALEMİNDEN 1
GECE UYUDUĞUMUZDA,RUHUMUZ MANA ALEMİNE ALINDIĞINDA
GÖÇ ETMEK (ÖLÜM)
İNSAN OLABİLME SANATI
İFTİRA ATANLAR
İNSANLARIN GERÇEK YÜZLERİ
GÖNÜL
HADİS
HZ.HAMZA
HADİSLER
KENDİMİZDE BAŞARMAMIZ GEREKENLER
UYARI
UYDURULMUŞ HADİSLER
HİZMET v e VAZİFE
KİMLERDEN UZAK KALMALIYIZ
HOŞGÖRÜ
KEVSER SURESİNİN RESULÜMÜZÜN AÇIKLAMASI
HANGİ ANNE BABAYA ÜF DENMEZ
ALLAH’IN UYARILARINA UYMAYANLAR
İNSAN,MÜSLÜMAN,MÜMİN,KUL
KADERDEKİ ROLÜMÜZ
KİMİ İNSANIN DÜNYA SINAVI NİÇİN AĞIRDIR
İNSANLARIN,VAREDİLMİŞ HER ZERRENİN,KÂİNATIN NİYE DUAYA İHTİYACI VARDIR
KORUMAK ve KORUNMAK
KADER
İNSANLARIN ÇOĞUNA UYARSAN
İNSANİ DEĞERLER ve kafirler
İTİKAF - ERBAİN
KUR’ANI ANLAMADAN OKUMAK
KUR’AN ve İÇİNDEKİ YABANCI LİSANLAR
KUR’AN SURELER HALİNDE İNMEMİŞTİR
KİMLER MÜNAFIKTIR
KENDİMİZİ ARINDIRMAMIZ
KUR’AN ve DİN
KIYAMET
KUR’AN’daki Tevrat,İncil,Zebur sureleri
KUL HAKKI
KÖTÜLÜKLERİ İYİLİKLE DEFETMEK
KUR’AN’I YAŞAMAK
KÖTÜLÜKLERİ ALLAH YAPTIRMAZ
NASİHATLER
Hz.HUHAMMED ve Hz. HATİCE
NAMAZ İLE İLGİLİ BİLGİLER
MÜSLÜMAN KİMDİR
NAMAZ - SALAT
Hz. MUHAMMED ( s.a.v )
MELEKLER
HER NAMAZ KILAN MÜMİN MİDİR
Hz. MERYEM
MAKAM
NEDEN HZ.MUHAMMED KÖTÜ SÖZ DUYACAĞI KİŞİNİN YANINA GİTMEZ VE YANINA SOKMAZDI
MELEKE
NASIL İNSAN OLUNUR
NEFS
NİYAZ
NİÇİN
OLAYLAR BİZE NE ÖĞRETİYOR
O GÜN
OLUŞ - BULUŞ
PEYGAMBERİMİZİN ve VELİLERİN ÖĞÜTLERİ
OLAYLAR KARŞISINDA NASIL DAVRANMAMIZ GEREKİYOR
PEYGAMBERLER DE HESABA ÇEKİLECEKLER
ÖĞÜTLER
RESULÜMÜ SEVMEKLE,O’NU SEVMİŞ Mİ OLUYORUZ.
ÖFKE
RUH
RUH ve RÜYA
RAMAZAN ve ORUÇ
REANKARNASYON
RESULÜNDEN
SEKAR’A ATILMAK
SESLENİŞ
SELAM
SALAVAT
SEVGİNİN YAŞANMASI
SEVGİ
SORUMLULUKLARIMIZ
SEYİRCİ OLARAK GELMEDİK DÜNYAYA
SİZ KENDİNİZİ DÜZELTMEYE BAKIN
SİTEM ETMEK
SÖZÜNDE DURMAK
SIRLAR DERYASI
SÖYLEŞİ
ŞEYTAN’IN VASIFLARI ve ETKİLEMESİ
TESLİMİYET
TANRI’M muradını nasıl gerçekleştiriyor
ŞEMS ve MEVLANA
ŞÜKÜR ve HAMD
TEVHİD (TEKLİK – BİRLİK)
TAHKİKİ İMAN
TEVEKKÜL NEDİR
TORUNUM CAN ve AİLEM
YARADILIŞ KAÇ EVREDE GERÇEKLEŞTİRİLDİ
YOLA GİRİŞ
EDEP 1
EDEP 2
YAKINDA OLACAK BÜYÜK OLAYLAR
YÜKLENDİĞİMİZ ve YAYDIĞIMIZ AKIM ( ENERJİ )
YED-İ NE DEMEK
ZİNA
MESAJ BORDU

TORUNUM  CAN  ve AİLEM

 

Can Dostlarım !

Bu yazımı 12 yaşında olmasına rağmen hiç birimizin çekemeyeceği işkenceleri çektiği halde hiç isyan etmeyen ve ALLAH'a  tam teslim olmuş büyük insan torunum Can'ı ve yaşadıklarını !

Çocuklarını yangından kurtarmak için ateşin içine atlayan, hayatını bu yangında kaybeden sevgi dolu fedakar baba canım gibi sevdiğim oğlum damadım Murad'ı !

Eşi ve çocukları için canını dahi seve seve  verebilen ALLAH'ımın sevdiği kullarından kızım Şeniz'i !

Ağbisini çok çok seven, 50 gün hastanede iken ve şimdide evde onu hiç yalnız bırakmayan 3,5 yaşındaki merhametli torunum Deniz'i !

Bu acılı günlerimizde yeni kurduğu şirketini bir kalemde silen ve yanımızda olan vefakar kızım Elis'i !

Bir kan bağı olmadığı halde kızlarım ve torunlarımı o güzel gönlüne alan, sevgisini ve her türlü fedakarlığı yapmacıktan yapmadan, sevgiyle ve çok büyük bir özveriyle onlara sunan ikinci eşim Şahsine'yi !

Kızlarımı öz ablaları gibi, torunum Can'ı ve Deniz'i öz kardeşleri gibi seven ve onlara yardım eden ikinci eşimden kızım Dilara'yı !

Akrabalarımı ve gerçek dostlarımı anlatmak için yazıyorum.

Lütfen bu yazımızı düşünerek ve ibret alarak okuyun, bu yazımızdan öğrendiklerinizi hayatınıza uygulayınız.

YARATAN'ımız  KUR'AN da bizi bu dünyada nelerle imtihan edeceğini apaçık yazmış. Bir sözünde " imtihan talep edene değil, layık olana verilir " diyor. Bizi bu büyük ve acılı  imtihana layık gördüğü ve yardımını esirgemediği için YÜCE TANRIM'a hamd ediyoruz.

         

              24 mart 2007 günü Bodrumda yaşayan damadım, bir arkadaşına akşam maç seyretmeye oğlu ve kızını da alarak gidiyor. Arkadaşı şömineyi yakayım derken evde büyük bir yangın çıkıyor. Yangında hemen evden dışarı çıkmak istiyorlar, kapı çelikten olduğu  ve ısındığı için açılmıyor, bunun üzerine sol bacağı alevler içinde yanan oğlunu önce balkona çıkartıp yandaki ağaç vasıtasıyla aşağıya inmesini sağlıyor. Yangından sigortalar atmış ve karanlık olan evde küçük kızını kurtarmak istiyor. Ev sahibi arkadaşı kendi kızını ve torunumu içeriden üst kata çıkardığını damadıma sesleniyor ama damadım bunu duymuyor,   

sonradan ölçümlerde meydana çıktığında 300 derece sıcaklıktaki alev topunun içine kızını kurtarmak için girdiğinde televizyon patlıyor, yangın daha  çok alevleniyor. Bu vaziyette yana yana ve acıdan çığlıklar ata ata kızını arıyor, sonunda belden yukarısı tamamen, ciğerlerinin yüzde 33 ü de yanmış vaziyette kendisini balkona atıyor. Torunumu ve damadımı Bodrum Devlet hastanesine kaldırıyorlar. İlk müdahaleyi ayni sitede oturan arkadaşı hastane baş tabibi Oğuz yapıyor. Oğuzun sonradan bana söylediği : Ben Murad'a ilk müdahaleyi yaparken bana " Oğuz ben severek ölüyorum " dedi. Evet damadım demiyorum o benim canımmm oğlumdu ve onunla her zaman gurur duydum, iftihar ettim. Dünyada insanlık mertebesine ulaşmış, sevgi dolu, merhametli, dürüst biriydi, onu sevmeyen yoktu ki.

Evet insanlık mertebesine ulaşmış diyorum çünkü her insan dünyaya insan müsveddesi olarak gelir, kimi dışı ve içi insan olur, kimi de dışı insan görüntüsünde ama içi KUR'AN ayetinde de yazılı olduğu gibi hayvandan da daha aşağı bir şekilde olur.

Murad'ım eşine, çocuklarına ve biz ailesine sevgiyle bağlıydı, hayatı ailesi ve çevresini mutlu etmek için yaşamakla geçti. Bir ALLAH'ı seven kullar vardır, bir de ALLAH'ın sevdiği kulları vardır, işte Murat, Şeniz, Can ve Deniz ALLAH'ın sevdiği kullarından olduklarını bu çetin, acılı imtihanlarıyla etrafa ve kainata gösterdiler. ALLAH'ın sevdiği kullarının hayatları toz pembe geçmez, herkesten daha zor imtihana çekilirler, hem dünya kullarına, hem de mana alemine  örnek gösterilirler.

Olay gecesinin sabahında kızım oğlu canı hastanede komşularına ve küçük kızını da gene komşularına bırakarak eşini helikopter ile İstanbul askeri Gata hastanesine ve bana telefonla durumu bildirdi, ben eşimle birlikte İzmir'den ancak 3 saat sonra bodruma torunumun yanına ulaşabildim. Damadıma gata hastanesinde en güzel şekilde müdahaleler yapılmasına rağmen orada bir virüs vücuduna girdi ve durum kötüye gitmeye başladı, bunun üzerine oğlumun patronu değerli insan Mehmet Göle dünyanın en iyi yanık merkezi olan İsrail'den bir profesör getirterek oğlumu muayene ettirdi, tedavinin İsrail'de daha iyi olacağı kanısına varıldı ve bir gün sonra oğlum İsrail'e götürüldü.

Birkaç ameliyattan sonra profesörden müjdeli haber geldi " yüzde doksan bu çocuk buradan yürüyerek çıkacak ". Hepimiz umutlanmıştık ama  bir kaç gün sonra onda mevcut olan virüse daha yeni virüslerin de bulaştığını söylediler, yangından  3 hafta sonra sabaha karşı İsrail'den acı haber geldi. Sevgili oğlum Murat bizleri bırakmış, Sevgilisine ALLAH'a kavuşmuştu.

Hepimiz yıkıldık, yüreğimizin bir parçası kopmuştu. Bu haber yayıldıktan sonra birçok köyden ve şehirlerden onu tanıyan dostlarından telefonlar gelmeye başladı " Biz burada toplandık MURAT BABAMIZ için YASİN ve diğer duaları okumaya başladık ". Evet Murat 35 yaşında sevgi dolu bir insandı, herkese yaptığı  yardımlarından dolayı ona "Murat Baba” deniyordu…..ne kadar güzel bunu hak etmiş olması.

Bazı ölmüş olan kişilere dua okunsun diye başkalarına para verilip 70.000 Tevhit okutturulur, Murat gibi ALLAH dostlarına, siz bir şey söylemeden YARATAN yüzlerce kişiye dualar okutturur, bu da o kişinin ne yüksek mertebede olduğunun işaretidir.

Cenazesini İzmir Karşıyaka bostanlı Beşikçioğlu camisinden kaldırdık. O büyük caminin iç kısmı ve avlusu insan ile doldu taştı, yurt dışından ve Türkiye'nin birçok şehrinden yüzlerce kişi MURADIMIZI uğurlamaya geldiler. Doğançay mezarlığında ise bir insan seli vardı. Hep bir ağızdan dualar okunarak Muradımın bedenini bir müddet kalacağı kabrine koyduk, evet bedenini kabrine koyduk çünkü Muradımın RUHU çoktan YARADAN'ına kavuşmuş, o esnada dünyada  elbise olarak kullandığı bedeninin toprağa konuluşunu oradan seyrediyordu.

Mezarlıkta bu güne kadar hiç yaşamadığımız güzel bir olay yaşadık. Gömülme işleri bittiğinde bir kardeşimiz yüksek sesle " arkadaşlar bir dakika dinler misiniz " diye bağırdı ve sözlerine devam etti. İsrail de hastanede Muradın başında olan Müsevi arkadaşımız cenaze için buraya kadar geldi, Muradı kısa bir müddet tanımasına rağmen, onun hakkında kalbinde uyanan güzel duyguları sizlere okumak istiyor, İngilizce okuyacak ve ben size tercüme edeceğim. Müsevi kardeşimiz kabrin başında Murat için hissettiklerini ve yaşadıklarını  o kadar güzel bir şekilde okuyup ifade etti ki, hiç birimiz göz yaşlarımızı tutamadık. Kısa bir müddet tanıdığı bir kişi için cenazesine gelip onun güzelliklerini anlatmak kaç kişiye nasip olur ? Ben bu güne kadar hiçbir cenazede böyle güzel bir olaya şahit olmadım. ALLAH'ım sevdiği kullarına böyle güzellikleri de nasip ediyor, ne var ki layık olmak gerekiyor.

Murat ektiklerini biçti ve hepimize örnek oldu, sevginin ibadete eş olduğunu bizlere bir kere daha gösterdi.

Yüzlerce kişilerden aldığı duaların onun RUHU üstündeki tesiri ne oldu ? Veli kullardan Hz. MEVLANA, YUNUS ve diğer Veli kulları bakın ne demişler.

( Dünyadaki hali ahiretteki mertebesidir. Ne kadar severse, o kadar sevilir. Sevildiği kadar dua alır, aldığı dualar onu yüceltir. " nasıl ?...” derseniz : Nasıl ki rüzgar bulutu yürütür, dualar da kulu yüceltir, her nefes bir kat daha çıkartır.” )

Güzel oğlum Murat sen sevginle, yaptıklarınla herkesin gönlüne taht kurdun ve sen ebedi olarak sevgiyle gönüllerimizde yaşayacaksın.

 

 

Şimdi sizlere ALLAH'a tam teslim olmuş ve YARATAN'dan her zerresiyle razı olmuş örnek insan 12 yaşındaki torunum CAN'ı ve yaşadıklarını yazacağız.

Yangından sonra Bodrum devlet hastanesine babasıyla beraber aynı odaya konmuşlar, oda iki yataklı ve babasının simsiyah vücudunu, yanmış etlerini görüp babasının " beni uyutun " çığlıklarını sabaha kadar duymuş, bir ara kızım eşini başka bir odaya almalarını istemiş ama başka boş oda olmadığı için bunu yapamamışlar, bunun üzerine Can ile babasının yataklarının arasına bir paravan çekmişler ve Can'ın manevi işkencesi başlamış.

Düşünün 12 yaşındaki bir çocuğun çok sevdiği babasının yanmış ve kanıyan bedenini aynı odada görmesi ve saatlerce  babasının çığlıklarını duyup acı çekmesini izlemesi ne büyük bir işkence. Sabahleyin annesi babasını helikopterle istanbula götürürken, sol bacağı tamamen yanmış bir vaziyette hastane odasında ailesinden başında kimse olmadan, bir komşuları başındayken duyduğu yalnızlığı ve korkuyu düşünün. Yarım saatte bir komşusunun cep telefonundan beni arayıp " dedeciğim ne kadar kaldı gelmene " diye bana soruyordu, bende hem arabamı kullanıyordum hem de telefonda ona moral vermeye çalışıyordum. Devamlı olarak dua edip ALLAH'dan yardım dileyip, yardımcılarını yollaması için  ALLAH'a niyaz ediyordum. Hastaneye vardığımda Can ile sarıldık, ayağının halini görünce gayri ihtiyari ağlamaya başladım. Can o halinde bile bana ağlamamamı söyleyip, benim ona moral vermem gerekirken o bana moral veriyordu. Onu hemen devlet hastanesinden çıkartıp Bodrum Alman hastanesi acil kısmına getirdik. Acil kısmında gördüler ki, ayağının altı da yanmış ve yalınayak yürüdüğü için topuklarına çakıl taşları batmış. Onları ayağı hiç uyuşturmadan çıkarmaya başladılar. Can o kadar acı çekiyordu ki, çığlıkları beni perişan etti, eşim Şahsine'yi başında bırakıp hastane dışına çıktığımda bahçeye Can'ın çığlık sesleri geliyordu. Eşim Can'ın o güzel ellerini tutup ona moral verirken, bir ara göz yaşları torunumun yüzüne düşmüş, Can hemen çığlıklarını kesmiş ve eşime " ne olur ağlama,üzülme ben bu acıları çekerim ama sen üzülme " demiş. 12 yaşında olan  torunumun bu acılar içinde bu sözleri söylemesi onun nasıl ALLAH'a teslim olmuş ve kendisinden çok başkalarını  düşünen büyük bir insan olduğunun ilk işareti idi. Şimdi dönün kendinize ve söyleyin; siz ayni durumda bunu yapabilir miydiniz ?  

Bir müddet sonra odasına aldılar onu, doktorlar derhal İzmir ‘de tam teşekküllü bir hastaneye götürmemizi, ayağının şişmeye başladığını ve her an ayağının kangren olup kesilebileceğini bana söylediklerinde dünyalar başıma yıkıldı. Nitekim gece 21.00 de doktorlar kan dolaşımının durmak üzere olduğunu, hemen ayak baldırını ikiye yarıp, ön tarafını da ikiye yarıp kan dolaşımını sağlamaları için ameliyata almaları gerektiğini söylediler ve hemen acilen ameliyata aldılar. Can'a neden ameliyata alacaklarını söylediklerinde dinledi, soğuk kanlılıkla doktorlara ve bize moral verdi, hepimiz bu soğukkanlılığına şaşırdık ve onu taktir ettik. Ameliyat iyi geçti ve iki gece yoğun bakımda yalnız kaldı çünkü yoğun bakımda ondan başka bir hasta yoktu, günde yalnızca iki kere yanına girebiliyordum, yanında kimse olmadan yapayalnız yoğun bakımda bir çocuğun kalması nasıl bir ızdırap siz düşünün. İzmirde çok sevdiğim can dostum Dr. Yavuz Güneş ( ALLAH'ım onun her zerresinden razı olsun ) İzmir 9 Eylül hastanesi plastik cerrahi bölümünü bize ayarladı ve can kurtaranla onu izmir'e getirdik, işkence çekeceği 50 günün başlangıcı başlamıştı. Ben 50 gün gece gündüz başında durdum, her gün pansuman yapılırken ayağının durumunu gördüğümde ve çektiği ızdırabı işkenceyi görüp duyduğumda  hıçkıra hıçkıra onunla beraber ağlıyorduk, bana hep " sen ağlama üzülme dedeciğim "diyordu. Ameliyat ile açtıkları yerlerde kemikleri gözüküyordu ve yanmış etler. Ayaklardaki şişler ininceye kadar her sabah aynı işkenceyi çekti. Bizden önce 4 oda vardı, her odada 8 yatak vardı, sabah 7.30 da en baş odadan pansumanlar başlıyordu, bize gelinceye kadar bütün çığlıkları duyuyorduk ve sonra Can aynı çığlıkları atıyordu. Pansumanda yapışan sargılar açılırken kopan deriler, akan kanlar ve açık olan yaraya ve tüm ayağa sıkılan batikon, sonra tekrar sargıların sarılması tam bir işkence idi. Yazık Can her pansumandan sonra çektiği acılardan bir saat başı dönüyor kendine gelemiyordu, bende yaşadıklarımdan ve ağlamamdan dolayı yarım saat başım dönüyor kendime gelemiyordum. Bir insana ancak bu kadar işkence yapılabilir inanın bana dayanması çok zor bir işkenceyi 50 gün devamlı çekti torunum Can, şu satırları yazarken dahi kalbimden göz yaşlarımın aktığını hissediyorum, Can ve ben bu işkence günlerimizi hayatımızın sonuna kadar unutmayacağız, ALLAH'ım kimseye bu acıları vermesin. 50 gün Canın başında çektiğim acılardan tam 7 kilo zayıfladım.

Can doktorlara, hemşirelere, diğer hasta ve hasta yakınlarına çok güzel örnek oluyordu. Doktorlar ve hemşireler sabah pansuman veya kontrol için odaya geldiklerinde onlara günaydın deyip hal hatırlarını soruyordu, böylelikle kim olursa olsun bir yere girilirken ALLAH'ın selamını vermek gerektiğini ve selamın insan olmanın bir adımı olduğunu herkese öğretti. Bir hafta sonra odaya giren doktorlar ve hemşireler Can'ı ve beni selamlayıp hatırımızı sormaya başladılar, bunu Can onlara öğretmişti.

Hadis : Selam vermeyen bizden değildir.

Hz. Mevlana :Selam HAKK'ın kuluna tecellisi, kulun HAK'ta kendini bulmasıdır.

Yunus : Selam YARATAN'ın kuluna olan sevgisinin tezahürüdür.( görünmesidir )

 

Torunum Can, doktorlara,hemşirelere dua'nın gücünü ve ALLAH'a nasıl teslim olunacağını da öğretmişti.

Pansumandan önce doktorlara " bir dakika " diyordu ve o küçücük nurlu ellerini kaldırıp FATİHA'yı okuyup, ALLAH'tan yardım dileyip, sevgililer sevgilisi Peygamberimiz Hz. MUHAMMED efendimizi yardıma çağırdıktan sonra " şimdi pansumana başlayabilirsiniz " diyordu ve işkence başlıyordu. Canı o kadar çok yanıyordu ki, boyun damarları ve gözleri yerinden fırlayacakmış gibi oluyordu ve bana " dede, dede " diye seslenip benden yardım bekliyordu, ben se  duadan başka bir şey yapamıyordum, biz kulların ne kadar acz içinde olduğumuzu bir kere daha yaşıyordum.

ŞUARA suresi, ayet 80 : Hastalandığımda O'dur bana şifa ulaştıran.

Hele o çığlıkları kulağımdan hiç gitmiyor, bu satırları yazarken dahi hem kalbimden hem de gözlerimden göz yaşlarım akıyor. Her pansumanda kalbimden akan göz yaşlarını hissettim, şimdi de hissediyorum, ömrüm boyunca da hissedeceğim, bu 50 günde en az 5 yaş yaşlandım.

Pansuman bittiğinde onları üzdüğü için doktorlardan özür diliyordu. Ben de torunuma kimseye özür dilememesini çünkü çektiği acıların karşısında herkesin çığlık atacağını söyledim.

Bir gün bana dedi ki; Dedeciğim ne olur anneme söyle sabah pansuman bittikten sonra gelsin, beni böyle acı çekerken görüp de üzülmesin. Küçük bir çocuğun bu büyük sözleri söylemesi onun ne kadar olgun bir kişiliği olduğunu gösteriyor.

Hastane odasına hep küçük çocuklar gelip Can ile sohbet ediyorlardı, Can onların morallerini düzeltip, yiyecek, içecek veriyordu. Bir gün Can'ın yaşında bir çocuk bizden iki oda önde yatıyordu ve çok ızdırap çekiyordu, Can onun kim olduğunu öğrenmemi istedi ve bana " dedeciğim benim piespi'mi al ve çocuğa ver onunla oynarken biraz olsun acısını unutur "dedi. Ben Can'ın piespisini çocuğa götürdüğümde çocuk sevinçten ne yapacağını şaşırdı. İşte Can birisinin acısını hafifletmek için kendisinin oynadığı piespiyi başkasına verecek kadar yüce gönüllü biri.

Can hastanede 3 amelyat geçirdi, sağlam olan sağ bacağından deriler alıp öbür bacağına yamadılar ve 50 gün sırt üstü hiç kıpırdamadan yattı. Bir gün ameliyat sonrası pansumanda gene ağrıdan işkence çekti, pansuman bittikten sonra bana sordu: Dedeciğim ben ALLAH'a ne yaptım ki bu ağrıları ve işkenceyi bana veriyor ?

Ona onun anlayacağı şekilde anlatmaya başladım.

Bak Cancığım; bir ALLAH'ı seven kullar vardır, bir de ALLAH'ın sevdiği kulları vardır. Peygamberler, veli kulları, ve senin gibi nurlu kulları. Herkes ilk yaradılışta hak ettiği mertebesine varacaktır. Peygamberlerin imtihanı ve çektikleri çok çok daha ağırdır, sonra veli kulların hayatta çektikleri ağırdır ve sonra da sevdiği kullarının çektikleri ağırdır. Sen de ALLAH'ın sevdiği kullarındansın ki, sana bu acıları veriyor, seni şimdi kainattaki her zerre seyrediyor. Hakikat aleminde 7 mertebe var ve kişiler göç ettiklerinde ( öldüklerinde ) o mertebelere giderler, sen yüksek bir mertebeye layık görüldüysen , o mertebeye yükselirken  alt mertebelerde olanlardan bir itirazın gelmemesi gerekiyor, şimdi sen bunları çekiyorsun ve hiç isyan etmiyorsun, yaşlandığında sen de göç ettiğinde o yüksek mertebeye vardığında, alçak mertebede olanlardan hiçbir itiraz gelmeyeceği gibi, senin üst mertebeye varman için dua edecekler, hatta şimdi; göç etmiş yakınlarımız, melekler, diğer makamda olanlar ve senin koruyucu meleğin sana dua edip yardım ediyorlar, bak sana bunun ile ilgili bir hadis söyleyeyim.

RAMUZ-UL EHADİS kitabının 2042 nolu hadisi : Kulun ALLAH indinde bir mertebesi bulunur ki, o mertebeye ancak ALLAH'ın vereceği bir bela sebebiyle ulaşılabilir.

Hz. MEVLANA : Dert ALLAH'ımın sevdiği kuluna olan lütfudur.

 

Can bütün bu söylediklerimi gönül kulağı ile dinledi, düşündü ve bana iki kelime söyledi : ALLAH'ım iyi ki bana bunu vermiş.

Kardeşlerim ben 60 yaşındayım ve birçok olaya şahit oldum, bu kadar ızdırap ve işkence çektikten sonra Can kadar rıza makamında ve teslimiyette olan birini görmedim.

Bir çok dergaha davet edildim, bir çok tasavvuf toplantılarına katıldım ve izledim, olayın oluşu 24 mart 2007 bu yazımızı yazarken 28 haziran 2007 tarihleri arasında geçen acılı 3 ay içinde tekrar gördüm ki, dini dergahlara katılıp KUR'AN'ı ezberlemek, tasavvuf toplantılarına katılıp Veli kulların verdiği bilgileri ( tebliğleri )  ezberleyip papağan gibi söylemek insanı insan yapmadığı gibi, bu bilgilere uymayanları insan sıfatından çıkartıyor.

İlle de öğrendiğimiz bilgileri hallenmemiz yani kendimizde yaşamamız gerekiyor, o zaman insan olmaya başlıyoruz ve ALLAH'ımın 1001 kapısı sana tek tek açılıp dünyada iken mertebene  varmaya başlıyorsun. Esmaül- Hüsna'yı , ALLAH'ın 99 ismini ezberlemek değil, onları kendinde yaşar hale, herkesin sende  o halleri görmesi gerekiyor.

Can her duasında babası için de dua ediyordu. Oğlum Murad'ın ölüm haberini alınca bunu Can'a ne zaman söylememiz gerektiğini Psikolog doktorumuza sorduk. Dr. Bize Can'ın 3. ameliyatını olduktan sonra daha hastanedeyken ona söylememiz gerektiğini yoksa ona söylemediğimiz için bizi hiçbir zaman affetmeyeceğini bize söyledi. 3. ameliyatı olduktan sonra annesi kızım Şeniz onunla konuştu ve gerçeği söyledi, torunum şok'a girdi, hastaneden çıktıktan bir müddet sonra Psikolog Dr. Refakatinde kızım ve Can mezarlığa gittik, babasının mezarının yanında ağlamaya başladı ve çok şükür şok'unu atlattı.

Hepimizin bir birimiz ile bir gönül bağı var, Can'ın babasının göç ettiğinden haberi yoktu.  Murad'ın gömüleceği gün yeğenim Lusi hastanede durdu, ben bir bahane bulup hastaneden ayrıldım. Tam Murad'ımın bedenini toprağa verirken hemşirelerin ve Lusi'nin anlattığı ; Can ağlamaya başlamış, gömü işi bitince ben Lusi'yi arayıp söyledim ve ondan sonra Can ağlamayı kesmiş.

Bakın kardeşlerim RUHUMUZ bütünüyle bedenimizde hapsedilmiş değil, bizim anlayamayacağımız kısa fasılalarla mana aleminde olup tekrar bedenle irtibatta oluyor. 27 senedir her anımı 4 kitabı ve tasavvuf ehli Veli kullarının manadan verdikleri bilgileri incelemek, öğrendiklerimi halime vermek, bu bilgileri TV programlarımda, gazetelere yazdığım yazılarımda, kitapçığımda, internet sayfamda, davet edildiğim Türkiyenin bir çok şehrinde ve katıldığım ev ev toplantılarda anlatmama rağmen, torunum Can'ın yaşadığı bu acılar, işkenceler ( maddi,manevi acılar ), hem de bunun yanında çok sevdiği babasını kaybetmenin verdiği derin üzüntü karşısında gösterdiği sabır, ALLAH'a olan tam teslimiyeti ve imanı karşısında aczimi ve hiçliğimi gördüm. Bu iş yaş ile, senelerce incelemek ile, didinmekle olmuyor.  Küçücük bir çocuğun nasıl TANRI'nın sevdiği ve seçilmiş bir kulu olduğunu hem beden gözümle, hem de gönül gözüyle YARATAN'ım bize gösterdi. Bana böyle bir torun verdiği için TANRIM'a hamd ediyorum ve torunum Can'ın önünde saygıyla eğiliyorum.

 

Şimdi size her haliyle her zaman gurur duyduğum, saygı duyduğum, canım, gönül dostum, sırdaşım kızım Şeniz'in yaşadıklarını anlatmak istiyorum.       

Olay gecesi benim ne kadar heyecanlı olduğumu bildiği için, yolda hızlı araba kullanırken kaza yapmayayım diye ancak sabah 07.30 da bana durumu telefonla bildirdi ve her zamanki nazikliği ile " baba Can hastanede başında bir komşu var, biz de helikopterle Muradı istanbula götürüyoruz acaba sen gelebilir  misin ? diye sordu. O acılı halinde bile "hemen gel " baba demedi. Küçük kızı Deniz de başka bir komşusunda idi. Bir taraftan kocası feci bir şekilde yanmış ve ne olacağını bilmeden hastanede başında duruyor, bir taraftan ayağı yanmış oğlunun nasıl olduğunu ve küçük kızının ne yaptığını merak ediyor ve ancak telefonda ona verilen bilgilerle yetinebiliyordu, düşünün bir insan ve anne olarak çektiği ızdırabı.   

Ona Can'ın ameliyatlarını ve durumunu telefonla bildiriyordum, çocukları onu özlüyordu ve telefonda ona babalarının durumunu sorup ne zaman geleceklerini soruyorlardı. Çok şükür vefakar büyük kızım Elis kardeşini bir an yalnız bırakmıyordu ona her zamanki gibi madden ve manen yardım ediyordu. İstanbuldaki gerçek dostlarımız da hep onların yanlarında oldular.

Muradı İsrail'e götürürken onun başında lisan bildiği için biricik kızım Elis gitti, en nihayet kızım Şeniz çok merak ettiği oğluna ve küçük kızına İzmir'e geldi. Hastanede ana oğlun kucaklaşmalarını görseniz içiniz parçalanırdı. Can annesine kavuşunca hemen morali düzeldi ve neşesi geldi, anne sevgisi bambaşka onun yerini tutacak bir şey yok bu dünyada.

Hz.Mevlana şöyle diyor : ANANIN HER ZERRESİ, YAVRUSUNUN HER ZERRESİNE NİYAZDADIR.

İsrail'den kızım telefonla haberleri veriyordu, iyileşeceği haberini alınca kocasının başına gitmek için pasaportunu çıkarttı, vize için müracaat edecekti ki sabaha karşı Muradın ölüm haberi geldi, cefakar kızım yıkıldı ne yapacağını şaşırdı 35 yaşındaki sevgi dolu biricik eşi yoktu artık ve iki çocukla kalakalmıştı tek başına, artık evin babası annesi hep o olacaktı.

Kendini toparlayıncaya kadar birkaç gün hastaneye gelmedi çünkü ağlamaktan gözleri şişmişti ve Can'ın son ameliyatı oluncaya kadar ona bir şey belli etmememiz gerekiyordu. İradesi ve ALLAH'a olan tam teslimiyeti ile ancak ayakta kalabiliyordu. Can'a ve Deniz'e çok güzel bir şekilde babalarının göç ettiğini anlattı. Bu yaşta Bodrumda ona Şeniz anne diyorlar çünkü o da kocası Murat gibi yardım sever biri, ben birçok şeyi ona danışırım, ondan çok şey öğrendim, bütün tanıdıkları ve komşuları hep ondan fikir alırlar. Herkese örnek böyle sevgi dolu saygılı insan kişi iki evlat yetiştirdiğin için sana teşekkür ediyorum canım kızım, iyi ki varsın, yaşadığım müddetçe ALLAH'ımın izni kadar hep senin yanındayım, babişkon seni canından da çook seviyor, bedenen senin yanında olmadığım zaman bil ki RUHEN hep yanındayım. Sıra bana geldiğinde ve göç ettiğimde de gene ALLAH'ımın izniyle hep yanınızda olup size yardım edeceğim bunda en ufak bir şüphen olmasın canımmmm benim. Bunu bil ki göç etmiş annen de oradan hep bize yardım ediyor düşünsene NECOŞ'umuz bize yardım etmeden durabilir mi? El ele verip bu zorlu günleri de aşacağız. Dua ediyorum kalbimin her zerresiyle ALLAH'ım senin ve torunlarımın güzel yüzünüzden gülücüklerinizi hiç eksik etmesin, bu son üzüntülü günleriniz olsun, bundan sonra hep mutlu yaşayınız.

 

Gelelim Can'ın kız kardeşi Deniz'i anlatmaya : Deniz ağbisini aşırı derecede seviyor, bir gün Can okula kahvaltı yapmadan gitti diye dakikalarca ağlamış ve " ağbim okula aç gitti,nasıl ders yapacak şimdi, yazık değil mi ona " demiş. Bu olay olduktan sonra bizim evden eşimle hep telefon eder ve ağbisiyle konuşup nasıl olduğunu soruyordu. Can ikinci amelyatını olduktan sonra illede ağbimi göreceğim diye tutturunca onu hastaneye getirdiler.Can'ın bacaklarını sargılı görünce hemen yatağına fırlayıp ağbisine sıkıca sarıldı ve onu kokluyarak defalarca öptü öptü, küçücük nurlu elleriyle onu okşadı ve moral vermeye çelıştı. Bir müddet ziyarete gelmedi " ağbimi öyle görmeye dayanamıyorum " demiş ama her gün telefonda hatırını sormaya geldi. Eve geldiğimizde Can bir şey istediğinde hemen o koşup getiriyordu. Bir gün onları parkı olan bir kafeteryaya götürdüm ailece oturuyoruz ve deniz de çocuklarla çimenlerde oynuyor, birden ağlayarak geldi " anne o çocukların hepsinin yanında babaları var ama benim yok, benim babam öldü.” Hepimiz onunla beraber ağlamaya başladık. Birkaç gün sonra evde ortalıklarda onu göremedim nerde olduğuna baktım, benim çalışma odama girmiş ve annesinin, ağbisinin ve babasının olduğu resmi koynuna almış her birini ayrıca öpüp " ben sizi çok seviyorum, babacığım seni de çook özlüyorum " diye yüksek sesle konuşuyordu. Etraftan çok bilen kişiler var ya "çocuktur o bir şey anlamaz çabuk unutur " diye talkım veriyorlar, çocuğun da pırıl pırıl bir gönlü olduğunu hiç düşünmüyorlar. Canım kızım babacığın her an senin yanında ve hep sana yardım ediyor, ölüm yok göç etmek var, onlar her an sevdiklerinin yanındalar, zamanı geldiğinde hiç ayrılmamak kaydıyla hepimiz orada buluşacağız. Dünyada da dedeciğiniz ALLAH'ımın izni kadar hep yanınızda ve yardımınızda olacak.

 

Evet sıra geldi benim fedakar, mert, yardımsever, pırıl pırıl gönlü olan sevgi dolu kızım ELİS'imi anlatmaya : Evlendikten hemen sonra eşiyle birlikte Amerikaya Newyok şehrine gidip yerleşti ve 19 sene ailesinin hasretini çekerekten orada yaşadı,iki sene önce temelli olarak yurduna dönüp istanbula yerleşti.Bir müddet büyük bir şirkette çalıştıktan sonra başımıza bu felaket gelmeden kısa bir müddet önce kendi şirketini kurdu. Bu olay olduğunda her zaman olduğu gibi hiç düşünmeden yeni kurduğu şirketini kendi geleceğini hiç düşünmeden bırakarak kız kardeşinin yanına koştu. Günlerce hastane koridorlarında kardeşinin ve eniştesinin yanında çırpındı, sonra Murat ile beraber hiç bilmediği İsraile uçtu ve hastanede Muradımın başında durdu devamlı telefonla kardeşine ve bana bilgiler verdi. Benim fedakar biricik kızım her zaman kardeşini kendi hayatından üstün tuttu. Muradın göçünden sonra da İzmirde Şeniz'ime destek oldu ve sık sık hastaneye gelip Can'a sevgisini verdi ve onun moralini yükseltti. Sevgili dostlarım işte benim böyle sevgi dolu yavrularım var, ne mutlu bana. Sana ne kadar teşekkür etsem azdır canım kızım, hakkını helal et.

 

Şimdi de size kızlarımla ve torunlarımla hiçbir kan bağı olmadığı halde, kan bağı olanlardan bile fazla kendini hiç düşünmeden gece gündüz onlar için kendini feda eden sevgi dolu, merhametli, kanatsız meleğim, ikinci eşim Şahsine'yi anlatacağım.

Olay sabahı telefonda durumu öğrenince hemen bende geliyorum dedi ve benimle Bodruma geldi. Can ve Deniz Şahsineyi çok ama çok seviyorlar, hemen Denizi komşulardan aldı ve onunla ilgilenmeye başladı bir taraftan da hastanede Can ile ilgileniyordu. İzmire hastaneye geldiğimizde o evde Deniz ve gelen misafirlerle tek başına ilgileniyordu. Bu olay olmadan önce belinde meydana gelen iki bel fıtığı için tedavi başlamıştı ve fizik tedavisine başlayacaktı ama bu olay olunca tedaviye başlayamadı. Belinden o kadar çok ağrı çekmesine rağmen 3,5 yaşındaki torunum Deniz ve sürekli eve gelen misafirlerle ilgileniyordu. Bir gün Deniz fuar hayvanat bahçesine gitmek isteyince onu kıramamış ve onu kucağında taşıyamadığı için sırtına alıp ağrı çeke çeke fuara götürüp gelmiştir. İşte karşılık beklemeden sevgiyle yapılan fedakarlık budur. Kızım şeniz ile çok iyi birer dost ve dert ortağı oldular, Şenizin o sıkıntılı günlerinde hep yanında oldu, moralini yükseltti ona her yönden destek oldu şimdi de olduğu gibi. Düşünün 3 ay boyunca gece gündüz demeden evde o kadar kişiyi yatılı olarak ağırlaması ve onlara belinin ağrısına rağmen gık demeden yardım etmesi hiç de kolay bir şey değil. Evde annesi ve teyzesi olmasına rağmen Deniz hep " Şasi beni uyut deyip koynuna girmesi, şasi sen beni yedir, sen tuvaletimi yaptır " demesi onun eşimi ne kadar çok sevdiğini gösteriyor. Çocuklar gerçek sevgiyi hemen anlarlar ve bunu belli ederler, Şahsine onları canı gönülden sevmese torunlarım onu bu kadar çok sevebilirlermiydi ? Evde ki çabalarının yanında Can'ın sevdiği yemekleri yapıp hastaneye getiriyordu, ben şimdi bu sevgi dolu pırlanta eşime her zerremle nasıl ALLAH senin her zerrenden razı olsun demem ki ? demezsem ona nankörlük yapmış olurum. Bebeğim, haklarını helal et senin yaptıkların ibadetin ta kendisi, bu hepimize büyük bir imtihandı ve inanıyorum ki hepimiz ALLAH'ın verdiği bu imtihanı başarıyla verdik. Hem bu olayda senin nasıl ALLAH'ımın sevgili kullarından olduğunu yaptıklarınla herkes gördü ve herkes seni takdir etti. Teşekkür ederim.

İkinci eşim Şahsine'den kızım Dilara güzel gönüllü sevgi dolu merhametli biri. Kızlarım Elis ve Şeniz'i öz ablaları gibi sever ve torunlarım Can ve Deniz ile öz kardeş gibidirler.Can ile çok iyi geçinirler, Can hep hastanedeyken Diloş ile telefonda konuşur ve kızım hastaneye onu ziyarete gelince çok sevinirdi. Eve çıktığımızda da her bakımdan Can'a yardımcı olması çok güzel bir duyguydu. Hep Can'ın iyi olması için dua ederdi bu benim çok hoşuma gittiği gibi Dilara'nın ne kadar sevgi dolu iyi bir kız olduğunu bir kere daha ortaya koydu. Diloşum sana ne kadar teşekkür etsem azdır, hayat boyu hep yüzün gülsün inşallah.

 

Hastanedeyken dua etmekten dudaklarımın kuruduğunu gördüm Evvela Can'ın şifa bulması için sonra tüm acı çekenlerin şifa bulması için yüreğim yanarak sabahlara kadar dua ettim, ettim ettim.TANRIM'dan Rahmetini, sevgililer sevgilisi Hz.MUHAMMED efendimizden şefaatini ve tüm diğer Peygamber ve Veli kullarından yardımlarını talep ettim. Bu 3 ay zarfında duaların neleri değiştirdiğini neleri de hiç değiştirmediğini anlamaya çalıştım.

EN'AM suresi, ayet 41 : Hayır, yalnız O'na yakarırsınız da O dilerse yakındığınız belayı uzaklaştırır.Ve siz ortak koştuklarınızı unutuverirsiniz.

                    Biz duayı okurken yalnız okuduğumuz kişiye fayda verdiğini zannediyoruz halbuki hepimiz bir birimizle gönül bağımız var ve hepimiz tek BİR bedeniz, ayrımız gayrımız yok. Düşünün vücudumuzun bir yanı ağrıdığında tüm vücudumuz bunu hisseder. Ettiğimiz dualar anında ALLAH'ıma, ALLAH'ımdan ULU'muzun  ( koruyucu meleğimizin ) makamına gidiyor. Dua ve dileklerimizde " bana " değil " bize " diye dua edelim çünkü bizim içinde ben yok muyum? Tabii ki varım, öyleyse cümleye ettiğim dua bana da fayda veriyor. Bunu bilin ki, vermeyeceği şeyin duasını ettirmez ALLAH'ım ! Geç olabilir, ama olur, üzüntüler boşa gelir.

Niyazın oluşu, bebeğin mama yiyişine benzer. Yavru mamayı yer, gelişir büyür ; niyaz da böyledir. Duayı çerçeve içine almayın kalbiniz yanarken gönlünüzden hangi kelimeler akıyorsa öyle niyaz edin ve inanarak niyaz edin.

Şifa için Ayetel kürsi ile Fatiha'yı bolca okuyun bu dualar şefaat makamıdır.

Niyaz hem okunan kişinin, hem de okuyan kişinin beden ile Ruh arasındaki perdeyi açıyor; ne var ki O'na edilen niyaz. Zerrelerimiz bizden – biz de zerrelerimizden niyaz bekliyoruz, unutmayalım ki bizler de zerrelerden oluşuyoruz ve niyaz ile her zerremiz ile buluşuyoruz. Elbet kendi bedenimiz dahi bizden niyaz bekliyor ve diğer insanlarla bütünleşiyoruz. Niyaz da zerrelerimiz anda burada anda mana aleminde olup, iki alem yaratılanı ile buluştuğu açık görülüp hissediliyor, ben değil BİZ oluyoruz. Miracın oluşunu, her zerrenin niyaz ile uçuşunu açıklar, uçmaktan maksat yükseliş……..

Dualar bize yazılmış ana kaderi hiç değiştirmiyor ama bize verilen boşlukların hangi yöne döndürmek istediğimizi değiştiriyor şöyle ki; başa gelen ve henüz gelmeyen bir musibete karşı yapılan dua fayda veriyor, onun için en ufak şeyler için dahi dua edip ALLAH'tan yardım dileyin. RESULÜMÜZ dahi ALLAH'dan daima yardım dilemiştir.

ISRA suresi,ayet 80 : Şöyle yakar :RABB'im ! Beni, gireceğim yere doğruluk dürüstlükle sok, çıkacağım yerden doğruluk dürüstlükle çıkar. Katından bana yardımcı bir güç / kanıt ver.

                    Hastalığın şifasını ALLAH'ım verir, kuldan bekleyen yanılır.” Hastalığı verdin !..” diye ALLAH'ıma isyan etmek, kulun yolunu şaşırtır. ALLAH'ına yönel, şikayeti ağızdan bırak, ondan sonra etrafından huzur bekle. Hastalığı dahi hayra yorun ! Eğer hayır kapısı olmasa, ALLAH'ım vermez. ALLAH'tan şifa dilersem ( kuldan değil ) O'ndan deva dilersem: çözülmedik düğümüm olmaz,  asla darda kalmam.

Derman dileyen her kulu, ALLAH'ıma yönelsin, her derde deva HAK niyazıdır. RABB'im, derman dileyen her kulun yanındadır hiç şüphe etmeyin.

Bakın Hz.Mevlana hastalık için ne diyor : ( Mevlanayım ben ! Hastayı daha önce dedim; dualara yer verilsin, ALLAH'ıma havale edilsin.Okunsun…..Ayetel Kürsi okunsun, candan dilensin, günün açılışı görülsün, sunduğum gibidir,teselli değil ! Demeyin; " eski yol…dua ile mi geçer ?...ilacı bol…” Ya ilacı yerinde verilmezse, hastalık teşhis edilmezse ? Bul ilacını da ver.

ALLAH kimseye hastalığı ceza olarak vermez, işte size canlı yaşanmış bir örnek: ADI'na hastalık çekmek günahtan sayılsa, Hz. EYYÜB peygamberin neler çektiği unutulmasın ! PEYGAMBER'ine, ALLAH'ım günahını mı ödetti ? Kuluna hastalık cezası vermez ALLAH'ım.

Bir şeyi yaparken muhakkak olacak demeyin "İnşallah " olacak deyin.

KEHF suresi, ayet 23 – 24 : Hiçbir şey için, " ben bunu yarın kesinlikle yapacağım” deme.

" ALLAH dilerse " şeklinde söyleyebilirsin. Unuttuğunda, RABB'ini an.Ve de : Umarım ki RABB'im beni, bundan daha yakın bir zamanda başarıya / aydınlığa ulaştırır.

                    Bir şeye bakmak başka, görmek başkadır, olaylardan hayatınızın her safhasında ders almaya bakın ve sizdeki eksik yönlerinizi bu dünyada iken düzeltmeye bakın çünkü öldükten sonra çoook acı bir şekilde düzelttirileceksiniz bunu bilin. İnsanlar bir birlerine aynadır, olaylar da birer aynadır, ne mutlu bundan ders alıp da kendini düzeltene…kendini düzeltmezsen ALLAH'ın huzuruna vardığında O'na ne yüz ile bakacaksın ?

Okumakla, dinlemekle, görmekle öğrenmek başka, gönlüne ateş düşüp de yaşayıp öğrenmek başka. Birinin başına bir olay geldiğinde sanki o olay sizin başınızdaymış gibi yaşamaya ve yüreğinizin yanmasını sağlayınız ki, ona canı gönülden niyaz edesiniz, yardımcı olasınız.

                   ( Her yaratılmış RABB'imin eseridir, RABB'imden tasarıdır. O'nun ELİ olmaya, O'nun GÖZÜ olmaya çalışalım, birbirimizi sevmeye alışalım. O'nun sevgisinden yaratıldıysak, O'nun sevgisinde buluşmalıyız. O zaman elimiz RABB'in ELİ, gözümüz RABB'in GÖZÜ olur. O zaman ; Erenleri her daim yolumuza gelir. Her birimiz insan olmanın çabası içindeyiz, içinde olmalısınız, insanlık tacını başınızda bulmalısınız.)

Bu olayları yaşarken bir kere daha GERÇEK DOSTLARIMIN kimler olduğunu apaçık gördüm. Bu acı olayımızı duyduklarında Amerikadan, İngiltereden gelen ve  yanımızda olanları, İsveçten, Almanyadan telefon edip de bir ihtiyacımızın olup olmadığını soranlar, Türkiyenin birçok şehir ve köyünden akın akın gelen ve gelemeyenlerin de sık sık telefon etmeleri, hele bir HAK dostumun olayı öğrendiğinde Adanadan otobüsle hastaneye gelip torunuma ve bana destek olduktan sonra tekrar otobüse binip Adanaya dönmesi. İzmirdeki dostlarımın bizi hiç yalnız bırakmaması bizi çok mutlu etti ve acımızı azalttı.

Ama İzmirde olup da senelerce arkadaşlık yaptığım, bu olayı baştan beri bilip, hastaneye gelmemeleri, cenazemize gelmemeleri ve hatta bir telefon dahi etmemeleri bizi çok derinden yaraladı, demek onlar dost maskesi takmış insanlıktan nasip almamış zavallılardır.

Bakın Hz. Mevlana dostluğu nasıl tarif ediyor: Dost, canını, malını, kanını feda edendir, günahına, sevabına ortak olandır.

KUR'AN bu zavallı kişilerin nasıl kişiler olduklarını açıkça yazıyor.

EN – AM suresi, ayet 116 : Yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyarsan seni ALLAH yolundan saptırırlar. Sadece sanıya uyarlar onlar ve sadece saçmalarlar.

FURKAN suresi, ayet 44 ( Enfal suresi, 55-56 ayetleri ) :Yoksa sen bunların çoğunun işittiğini, akledip düşündüğünü mü sanıyorsun ! Onlar hayvanlar gibidirler, hatta yolca, hayvanlardan da şaşkındırlar.

Hz. Mevlana : Ne elbiseler gördüm içlerinde insan yok, ne insanlar gördüm üzerlerinde elbiseler yok.

SAFFAT suresi, ayet 13 – 14 : Düşünüp taşınmaya çağırıldıklarında düşünmüyorlar. Bir ayetle yüz yüze geldiklerinde, dudak büküp eğleniyorlar.

TEĞABUN suresi, ayet 13 : ALLAH………ilah yok O'ndan başka.! Yalnız ALLAH'a güvenip dayanır iman sahipleri.

YUSUF suresi, ayet 86 : O dedi ki : Ben hüznümü ve kederimi yalnız ALLAH'a şikayet ediyorum ve ben ALLAH tarafından sizin bilmediklerinizi bilirim.

RAMUZ – UL EHADİS kitabının 3420 nolu hadisi : İnsanlara anlayabileceklerini anlatın, anlayamayacaklarını anlatmayın ki, aksi takdirde ALLAH'ı ve RESULÜ'nü yalanlamış olursunuz. 

 ALLAH'ımın ŞAKİR ismi var, ŞAKİR : Şükredenleri duyup ödüllendiren. Kendisine şükredenlere teşekkür eden.

ŞEKUR : Bütün şükürlerin yöneldiği kudret. Şükredenlere daha fazlasını veren. Şükredenlere teşekkür eden.

ALLAH dahi kullarına teşekkür ediyor da biz insanlar bir birimize niye teşekkür etmiyoruz, teşekkür etmek de insan olmanın bir basamağıdır.

 

Her an Rahmetiyle yanımızda olan, ve bütün zorluklarımızı kolaylaştıran Yüce TANRIM'a hamd ediyorum. Bizi hiç yalnız bırakmayan Şefaatini bizden esirgemeyen sevgili Peygamberimiz Hz. MUHAMMED efendimize teşekkür ediyorum. Diğer bütün peygamberlere yardımlarından dolayı teşekkür ediyorum. Bizden yardımını esirgemeyen Hz. Hamza'ya teşekkür ediyorum. Şifa veren tüm meleklere ve Veli kullarına teşekkür ediyorum. Dünyadan göç etmiş olup acılı günümüzde yanımızda olan tüm göç etmişlere teşekkür ediyorum. 2002 yılında göç etmiş olan, bizi hiç bırakmayan bu acılı günlerimizde de yardımlarıyla bize destek olan biricik eşim Necla'ya teşekkür ediyorum. Bize sevgiyi, hoşgörüyü ve halleriyle nasıl insan olunacağını öğreten, böyle sevgi dolu iki evladı yetiştirdiği için damadım canım oğlum Murat'a bütün kalbimle teşekkür ediyorum. İzmirde hastanede karşılayıp,hastanede kaldığımız müddetçe ve daha sonraları da, kalp hastası ve yüksek tansiyonu olmasına rağmen kendisini hiç düşünmeden her zaman yanımızda olan ve bize sevgiyle yardım eden sevgili kardeşim güzel insan Fredi'ye,eşi Mine'ye, oğlu Corci'ye, ve kızı canım Lusi'ye her şey için teşekkür ediyorum. Güzel oğlum izzet'e karşılık beklemeden sevgiyle yaptıklarından dolayı teşekkür ediyorum. İlk günden beri her an yanımızda olan sevgili kayınbiraderim Doğan'a, eşi Şerife'ye, oğulları Gencer ve eşine , Caner'e teşekkür ediyorum. Bodrumdan beri hep yanımızda olan güzel insanlar benim manevi evlatlarım Atila ve eşi Aylin'e, Baldızım Zahide'ye ve hiç bıkmadan yardımlarını ve sevgilerini bizden esirgemeyen baldızımın kızları Selen ve Seçil'e teşekkür ediyorum. Oğlumun tedavisi için hiçbir şeyi esirgemeyen Dostlarım Mehmet Göle ve İhsan kardeşime teşekkür ediyorum. Oğlumun mesai arkadaşı Bayram' a her şey için teşekkür ediyorum. Bizim bu acılı günlerimizde hep yanımızda olan ve telefonla arayan bütün GERÇEK DOSTLARIMA teşekkür ediyorum.

Güzel oğlum CAN esasen sana çok teşekkür ediyorum, bana bazı gerçekleri anlamama yardımcı olduğun için ve ALLAH'a nasıl teslim olunacağını, O'ndan nasıl razı olunacağını, nasıl gerçek insan olunacağını bana öğrettiğin için sana ne kadar teşekkür etsem azdır.

Canımmmm oğlum seni ALLAH için çok ama çoook seviyorum. Sen TANRI'nın sevdiği seçilmiş kullarındansın, yaşadığın bu zor günlerinde bunu hem dünya kullarına hem de mana alemindeki her mertebede olanlara gösterdin. Bundan sonraki hayatında yüzün hep gülsün, gönlün huzurla dolsun.

 

         CAN'IN ÖNÜNDE SAYGIYLA EĞİLİYORUM, O BUNU HAK'ETTİ.