Franz ın Sayfası

Seni sevgisinden YARATAN,
senin dışında olan her şeyi de sevgisinden yarattığını unutma.
Yarattığını sevdiğin kadar ALLAH'ı sevmiş olursun.
ÖNSÖZ
ALLAHIMIN İSİMLERİ 1
ALLAHIMIN İSİMLERİ 2
AŞK
RAMAZAN FIRSATI
ALLAHIMIN İSİMLERİ 3
ALLAHIMIN İSİMLERİ 4
AHİRET ve ORADAKİ YAŞANTIMIZ
ADALET
ALLAH ve Peygamberler kimleri korur.
AFFETMEK
ALLAH NEDEN BİZ DİYOR
ALLAH’IMIN YEMİN EDEREK BAŞLADIĞI SURELER
ALLAH’IN AZABI KİMLEREDİR
ALLAH KISKANÇTIR
ALLAH KORKUSU
ALLAH AYIRMAZ KAYIRMAZ
ALAK SURESİ
ALLAH KİMLERİ RAHMET ve ŞEFAATİNDEN UZAKLAŞTIRIR
ALLAH’A İNANMAK
ALLAH’IM “ OL “ DEDİĞİNDE NASIL OLDURUR
ALLAH NASIL DUYAR-İŞİTİR-GÖRÜR
ALLAH NASIL DAVRANMAMIZI İSTİYOR
AHZAB SURESİ BİZİ UYARIYOR
AKLIMIZI ALLAH’IMIZIN İSTEDİĞİ ŞEKİLDE KULLANMAK
ALLAH’A YARDIM ETMEK
ALLAH KİMLERİ RAHMET ve ŞEFAATİNDEN UZAKLAŞTIRIR
ALLAH ve İNSAN BİRBİRİNDEN KOPUK İKİ AYRI VARLIK MIDIR ?
AHDE VEFA
ALLAH DÜŞÜNCELERİ DE BİLİR
ALLAH’TAN DİLEMEK
ALTIN ANAHTARLAR
AYETEL KÜRSİ AÇIKLAMASI
ANA – BABA – EVLAT
ALLAH YALNIZ MÜMİNLERE YARDIM EDER
BANA NE, BEN BÖYLEYİM DEMEK YOK
BİZ BEDENLENMEDEN ÖNCE
BAYANLAR İLE EL SIKIŞMAK
ALLAH’IN BİZE VERDİĞİ GÜCÜ KULLANMAK
CEBRAİL YALNIZ FATİHA ve NEML SURELERİNİ BESMELEYLE VERDİ
AN’I YAŞAMAK NEDİR
DUA
DİLEKLERİMİZİN OLMASI İÇİN
DUANIN İKİ YÖNÜ
DOST
DUALARIN İŞLEYİŞİ
ARAŞTIR,ÖĞREN VE UYGULA
DÜNYAYA NİYE GELDİK
DÜNYA İLE AHİRETİ BİR TUTMAK
DOĞRULUK
DÜNYADA NE BÜYÜK BİR GÖREVİMİZ VAR BİLİYOR MUYUZ
Hz. FATIMA’NIN DUASI
EŞ OLMAK (KARI–KOCA DEĞİL)
Hz. FATIMA
EN’AM SURESİNDEKİ UYARILAR
FATİHA - YASİN
HİMALAYALAR’DAKİ SİVANA BİLGELERİN BİLGİLERİ
EZELDE ve DÜNYADA YAPTIKLARIMIZLA
NİÇİN EUZÜBİLLAHİ
HİÇKİMSE BAŞKASININ GÜNAHINI YÜKLENMEZ
İNSANLAR NELER YAPTIKTAN SONRA ALLAH’IN GAZABI GELİR
İNSAN NASIL HAYVANDAN AŞAĞI OLUR
HERŞEY ALLAH’TAN DEYİP KÖŞEYE ÇEKİLMEK Mİ?
İMTİHAN
HERKES İYİ BİR İNSANMIDIR
GARİP SABAHAT ABLANIN KALEMİNDEN 2
GARİP SABAHAT ABLAMIN KALEMİNDEN 4
Hz. İBRAHİM
HALA MI YANLIŞLARINA DEVAM EDECEKSİN
GÖÇ EDENİN ARKASINDAN ...
GARİP SABAHAT ABLA nın kaleminden 3
GARİP SABAHAT ABLANIN KALEMİNDEN 1
GECE UYUDUĞUMUZDA,RUHUMUZ MANA ALEMİNE ALINDIĞINDA
GÖÇ ETMEK (ÖLÜM)
İNSAN OLABİLME SANATI
İFTİRA ATANLAR
İNSANLARIN GERÇEK YÜZLERİ
GÖNÜL
HADİS
HZ.HAMZA
HADİSLER
KENDİMİZDE BAŞARMAMIZ GEREKENLER
UYARI
UYDURULMUŞ HADİSLER
HİZMET v e VAZİFE
KİMLERDEN UZAK KALMALIYIZ
HOŞGÖRÜ
KEVSER SURESİNİN RESULÜMÜZÜN AÇIKLAMASI
HANGİ ANNE BABAYA ÜF DENMEZ
ALLAH’IN UYARILARINA UYMAYANLAR
İNSAN,MÜSLÜMAN,MÜMİN,KUL
KADERDEKİ ROLÜMÜZ
KİMİ İNSANIN DÜNYA SINAVI NİÇİN AĞIRDIR
İNSANLARIN,VAREDİLMİŞ HER ZERRENİN,KÂİNATIN NİYE DUAYA İHTİYACI VARDIR
KORUMAK ve KORUNMAK
KADER
İNSANLARIN ÇOĞUNA UYARSAN
İNSANİ DEĞERLER ve kafirler
İTİKAF - ERBAİN
KUR’ANI ANLAMADAN OKUMAK
KUR’AN ve İÇİNDEKİ YABANCI LİSANLAR
KUR’AN SURELER HALİNDE İNMEMİŞTİR
KİMLER MÜNAFIKTIR
KENDİMİZİ ARINDIRMAMIZ
KUR’AN ve DİN
KIYAMET
KUR’AN’daki Tevrat,İncil,Zebur sureleri
KUL HAKKI
KÖTÜLÜKLERİ İYİLİKLE DEFETMEK
KUR’AN’I YAŞAMAK
KÖTÜLÜKLERİ ALLAH YAPTIRMAZ
NASİHATLER
Hz.HUHAMMED ve Hz. HATİCE
NAMAZ İLE İLGİLİ BİLGİLER
MÜSLÜMAN KİMDİR
NAMAZ - SALAT
Hz. MUHAMMED ( s.a.v )
MELEKLER
HER NAMAZ KILAN MÜMİN MİDİR
Hz. MERYEM
MAKAM
NEDEN HZ.MUHAMMED KÖTÜ SÖZ DUYACAĞI KİŞİNİN YANINA GİTMEZ VE YANINA SOKMAZDI
MELEKE
NASIL İNSAN OLUNUR
NEFS
NİYAZ
NİÇİN
OLAYLAR BİZE NE ÖĞRETİYOR
O GÜN
OLUŞ - BULUŞ
PEYGAMBERİMİZİN ve VELİLERİN ÖĞÜTLERİ
OLAYLAR KARŞISINDA NASIL DAVRANMAMIZ GEREKİYOR
PEYGAMBERLER DE HESABA ÇEKİLECEKLER
ÖĞÜTLER
RESULÜMÜ SEVMEKLE,O’NU SEVMİŞ Mİ OLUYORUZ.
ÖFKE
RUH
RUH ve RÜYA
RAMAZAN ve ORUÇ
REANKARNASYON
RESULÜNDEN
SEKAR’A ATILMAK
SESLENİŞ
SELAM
SALAVAT
SEVGİNİN YAŞANMASI
SEVGİ
SORUMLULUKLARIMIZ
SEYİRCİ OLARAK GELMEDİK DÜNYAYA
SİZ KENDİNİZİ DÜZELTMEYE BAKIN
SİTEM ETMEK
SÖZÜNDE DURMAK
SIRLAR DERYASI
SÖYLEŞİ
ŞEYTAN’IN VASIFLARI ve ETKİLEMESİ
TESLİMİYET
TANRI’M muradını nasıl gerçekleştiriyor
ŞEMS ve MEVLANA
ŞÜKÜR ve HAMD
TEVHİD (TEKLİK – BİRLİK)
TAHKİKİ İMAN
TEVEKKÜL NEDİR
TORUNUM CAN ve AİLEM
YARADILIŞ KAÇ EVREDE GERÇEKLEŞTİRİLDİ
YOLA GİRİŞ
EDEP 1
EDEP 2
YAKINDA OLACAK BÜYÜK OLAYLAR
YÜKLENDİĞİMİZ ve YAYDIĞIMIZ AKIM ( ENERJİ )
YED-İ NE DEMEK
ZİNA
MESAJ BORDU

İNSAN – MÜSLÜMAN – MÜMİN – KUL   26.3.2014

 

Bismillahirrahmanirrahim!

Rehberimiz  KUR'AN, mürşidimiz Hz. MUHAMMED ( s.a.v ) dir. " ÖRNEK  ALAYIM  ÖYLE  OLAYIM " diyeceğin tek varlık Hz. MUHAMMED Efendimizdir.

            KUR'AN'I  OKUMAK  DEĞİL,  YAŞAMAKTIR  ÖNEMLİ  OLAN.

RABB'İM doğruda olanı BİLİR, doğruda olanı GÖRÜR. Öyle kulun ELİ; RABB'İN  ELİDİR, RABB'İN  DİLİDİR, RABB'İN  GÖZÜDÜR.

          Dünyaya gelen her insan HALİFE olamaz, önce KULLUK MERTEBESİNE çıkacak, imtihanlarını verecek ve sonra HALİFE olmaya hak kazanacaktır. Bununla ilgili bir ayeti yazalım.

          NUR suresi, ayet 55: ALLAH'ın, sizden İNANIP  İYİ ve  YARARLI  İŞ  YAPANLARA  vaadi şudur: önceki kavimleri nasıl yeryüzünde hakim kılmış ise, onları da yeryüzüne egemen kılacak, kendileri için seçip razı olduğu dinlerini de güçlendirecek, KORKUYLA DOLU  HAYATLARINI  DAHA  SONRA  GÜVENLİ  BİR  HAYATA DÖNDÜRECEKTİR. Çünkü onlar, BENİ  GEREKTİĞİ  GİBİ  TANIR, YALNIZ BANA KULLUK EDER ve BANA  HİÇBİR ŞEYİ  ORTAK  KOŞMAZLAR. Artık bundan böyle KİMLER  KÜFÜRDE  DİRENİRSE, ONLAR  FASIKLARIN  TA  KENDİLERİDİR.

          Dünyaya gelmeden önce ezel aleminde ALLAH'ım ile AHİDLEŞTİK ve ANDIMIZI verdik.

AHDİMİZ: Yaratılmışlığa ilk adımda RESULÜ'NE  UYULACAĞI  SÖZÜDÜR.

ANDIMIZ: KUL olmanın ANDINI  verdi isek ezelde, kulluk haline gelip buluşuruz güzelde.

KUL: Kulun diğer manası, kül…! KÜL: " OL " un olma halidir. Tanrı önce " OL " DER, sonra kül eder: " KÜL " DEDİĞİNDE  KENDİ  VARLIĞINA  KATAR. Kendinden kendine sor KENDİNDE  VAR  OLAN'I  GÖR. Çarşı pazar dolaşma " Arayım " diye, var olanla dalaşma " BULAYIM …” diye…SENSİN  YARATILAN, SENDE  YARATAN. VARLIK, YÜCE'nin ZATI'nda: VARLIK, YÜCE'nin SIFATI'nda:

VARLIK, YÜCE'nin  " OL " DEDİĞİNDEDİR. ALLAH'ımın  ZATI'nda  varsın, SIFATI'nda  şu  anda var mısın? ELBET  VARSIN, çünkü sen " OL " DEDİĞİSİN, O'nun NUR'undan  verdiğisin. ZATI'nı bildikte; TEK'lik  değil, KÜL  olduğunu görürsün. TEK'lik odur; KÜL olmak ZATI ile SIFATLARINDA BİRLEŞMEK.

Dünyaya gelmemizin asıl sebebi İNSAN olabilmektir. Her insan, insan olabilme bilgisi ve yeteneği ile yüklenmiş insan müsvettesi  olarak dünyaya gelir. ALLAH'ımın emirlerini yerine getiren kişiler insan olur ve RABB'ine kavuşur. Nasıl insan olunacağı bilgisini ALLAH'ın bize bildirdiği Ayetler ile size aktarmaya çalışacağız.

YUSUF suresi,ayet 103 : Sen hırslanasıya istesen de, insanların çoğu inanmayacaklardır.

               Evet insanların çoğu inanmak istemiyorlar çünkü hiç ölmeyeceklerini sanıp dünya menfaatlerine hırsla sarılıp onları putlaştırıyorlar. Halbuki dünyanın geçici olduğunu şu ayetle anlıyoruz.

EN – AM suresi, ayet 32 : Şu iğreti, basit hayat bir oyun ve eğlenceden başka şey değildir. Sakınıp korunanlar için ahiret yolu elbetteki daha iyidir. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz ?

                İnsanlık mertebesine çıkamamış kişilere de, bakın ayet nasıl hitap ediyor.

FURKAN suresi, ayet 44 : ( Enfal 55 – 56 ) Yoksa sen bunların çoğunun işittiğini, akledip düşündüğünü mü sanıyorsun ! Onlar hayvanlar gibidirler, hatta yolca, hayvanlardan da şaşkındırlar.

                 Kardeşlerim, dünyada ve göç ettiğinizde ( öldüğünüzde ) size nasıl hitap edilip davranılmasını siz belirliyorsunuz. ALLAH'ın emirlerini yerine getirmeye gayret edip hallendiğinizde size insanca hitap edilip davranılır, ama kendi kafanızca insana yakışmayacak şekilde davranırsanız, hem dünyada hem de hakikat aleminde ayette yazılı olduğu gibi layık olduğunuz şekilde hitap edilir ve davranılır, acı sonucuna da katlanırsınız. Belki bulunduğunuz mevkiler yüzünden sizin yüzünüze olumsuzluklarınızı haykıramazlar ama, o mevkiden ayrıldığınızda layık olduğunuz davranışla karşılaşırsınız, bunu şimdi etrafımızda sık sık görüyoruz. Unutmayın hakikat aleminde torpil ve rüşvet geçmez.   

EN-AM suresi,ayet 116 : Yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyarsan seni ALLAH yolundan saptırırlar. Sadece sanıya uyarlar onlar ve sadece saçmalarlar.

                 İnsan nedir onu şu güzel cümlelerle tarif edelim. ( İnsan RABB'imin sözüdür, gözüdür, insan olanın hazzıdır. O'nun ile kendinde buluşmak, halk için HAKK'la çalışmak RABB'imin muradıdır. İnsan aklı : HAKK ile bir olanı, HAKK'la beraber, halkla çalışanı bilmeli, bulmalı, RABB'imin rızasına uymalı. Mutlu insan ; kutlu insandır. Umutlu insan ; kendinde olanı bilen insandır. Bende O'nun ( ALLAH'ın ) sözü varsa  O'nun ÖZ'ü vardır. Yeter ki, O'nunla buluşabilelim, O'nunla O'nun için çalışabilelim. Sadece HAKK adına çalış, olacak her şeyi HAKK'tan bekle.)

Hak yolunda eğil, ne var ki kul önünde dik dur ! Baş yalnız ALLAH'ıma eğilir, çünkü kutsaldır.

                 Her insan sevgi ile yaratılmıştır, her yaratılanın içinde iyilik vardır, ÖZ'de hiç kimse kötü değildir. Zaman içinde yaşadıklarıyla sevginin üstü küllenmiştir. Bizlerin vazifesi bu kişilerin küllerinin atılmasına ve sevginin tekrar yaşanır hale gelmesine yardımcı olmaktır.

MÜMİNUN suresi,ayet 12 :Yemin olsun ki, biz insanı topraktan oluşan bir özden yarattık.

                 Bu güne kadar bu ayeti herkes yanlış yorumladı, yaratılan bedendir, RUH'umuz yaratılmadı çünkü ALLAH'ın kendinden bize üflediğidir. Bedenin maddesi de toprakta bulunan  elementlerdendir, ayeti dikkatlice okursanız bu gerçeği anlarsınız. ALLAH HAY sıfatıyla daim diridir ve hiçbir zaman ölmeyeceğine göre, bizi de kendi NUR'undan yarattığına göre biz de hiçbir zaman ölüp yok olmayacağız. Beden bu dünyada kullandığımız bir elbisedir, öldü denilen, bu bedenden çıkıp asıl yurdumuz olan mana alemine yükselmemizdir.

Üniversite bitirmek insanı insan yapmaz, üniversite kişiye insan olmanın yollarını öğretir. Yüksek tahsilli olmak, zengin olmak, makam sahibi olmak, şöhretli olmak, o kişiye başkalarını hakir görme hakkı vermez, bunu ancak zayıf kişiliği olan ne oldum budalası sonradan görmeler yaparlar. Her zaman ; ne idim, ne oldum, ne olacağım diye düşünmeli.

Geçmişimiz ile övünüp kendi nurumuzu harcamayalım. Ben paşa torunuyum, annem saraylı eşrafından idi, dedem şeyhmiş, bunlar boşuna övünmelerdir ve kişiyi benliğe sokar. Onlar öyle olup bir isim bırakmışlar, mühim olan sen neler yaptın? Yaptıkların kendin için mi ? cümle için bir şeyler yapıyor musun ki, göç ettiğinde seni ansınlar ve gönüllerde unutulmadan yaşayasın. Aşağıda yazdığımız ayetlerde nasıl davranmamız gerektiği açıkça belirtilmiştir.

ALİ İMRAN suresi, ayet 17 : ( Nisa 36, Furkan 63 den 75 e kadar, Beyine 7, İnşirah suresinin bütününü okuyun lütfen.) Kullar ki sabredenlerdir, özü-sözü doğru olanlardır, Hak huzurunda duranlardır, nimet ve imkanlardan başkalarını yararlandıranlardır ; seherlerde, bağışlanmak için yakaranlardır.

                 İnsan olabilmemiz için önce ALLAH'ın bizden neler istediğini ve nasıl davranmamız gerektiğini öğrenip bunlar üzerinde düşünüp nedenlerini bulmamız gerekir. ALLAH'ım bizden taklidi iman'ı istemiyor. Bazı şeyleri yapmayı sevmesek de, nedenlerini araştırdığımızda  onun öyle olması gerektiğini anlarız. ALLAH'ın bizden istediklerini severek yapmaya gayret edelim. Önce sevgi nedir ? Onu araştırıp öğrenmeliyiz. Sevgiyi besleyen unsurlar nelerdir ? Kendimizi yeterince seviyor muyuz ? Kendimizi gerçekten sevmeden başkalarını sevebilir miyiz ? Saygı sevgiyi besler, öyleyse önce kendimize karşı saygılı olmaya, sonra da yaratılmış her zerreye saygılı olmaya mecburuz. Unutmayalım ki, seni sevgisinden YARATAN, senin dışında olan her şeyi de sevgisinden yarattı. Bir kişiyi sevmesek de ( ki o bizim eksiğimiz ve ayıbımızdır ) ona saygı göstermek mecburiyetindeyiz. Etrafımızda sıkça şu sözü duyuyoruz "yapmak istiyorum ama içimden gelmiyor ". Sen yapmak için gayret et ve ALLAH'ımdan yardım dile bak nasıl yaparsın. Yapmazsan sonucuna hem bu dünyada hem de hakikat aleminde katlanmak mecburiyetinde kalacaksın. Herkes tarafından sevilmeyi sayılmayı istiyorsak önce biz sevmeli ve saymalıyız ki, yolladığımız bu pozitif enerji kendimize dönsün. İki dağ arasına gidin ve bağırın neyi söylerseniz aynısı size akseder. Aynanın karşısına geçin ne yaparsanız eksiksiz olarak onu görürsünüz.

Bütün problem kendimizi et kemik yığını olarak görmemizdendir. Halbuki biz bu görünen biz değiliz, bedenlerimiz dünyada iken kullandığımız bir elbisedir. Öyleyse hepimiz ne olduğumuzu düşünüp bulmalıyız, dünyaya geliş sebeplerimizden biri de budur. KENDİNİ BİLEN RABB'İNİ BULUR. Bedenlerde ayrı ayrı görünsek de, aslında BİR bütünün parçalarıyız, tek BİR bedeniz. Karşımızda sevmediğimiz kişinin aslını düşünün, kimi sevmediğimizi ve kime kötülük yaptığımızı cesaretle düşünün…………..irkildiniz değil mi?

Gökte aradığın bak, bedene, ismin arkasına saklanmış canlı canlı karşında duruyor. O'nu önce kendinde ara bul, sonra da gördüğün görmediğin her yerde O'nun olduğunu bil artık.

" Hiç ummadığımız zamanlarda imanımızın tam olup olmadığını ve sıyrıldığımız olumsuzlukları tekrar yapıp yapmadığımızı ölçmek için ALLAH'ım bizi imtihana çeker.”

Kendimizi bilebilmemiz ve yaşarken ALLAH'ı bulabilmemiz için O'nun 99 ismini ( Esma-i Hüsna )halimize vermeliyiz. Affedicilik sıfatını kendimizde yaşanır hale getirmezsek yani kişileri affetmezsek ne kadar Hak yolunda oluruz ki ? " Hiçbir günah benim affımdan büyük değildir "diyor ALLAH'ım. YARATAN bizi affediyor da biz ALLAH'dan büyük müyüz ki, affetmiyoruz. Gelin 99 ismini anlamları ile öğrenip çok geç olmadan onları uygulayalım ki İNSAN olmaya hak kazanalım.

A'RAF suresi,ayet 55 : RABB'inize ; boyun bükerek, gizlice / ürpererek yakarın. O, haddi aşanları / azmışları sevmez.

                 Evet, ibadetlerimiz gösterişten uzak olmalıdır. İbadet ALLAH ile kulu arasındadır. Bir ayette : " ve onların ibadetleri yüzlerine vurulacaktır " deniyor. Bu konuda yorum yapmak istemiyoruz, ne demek istediğimizi herkes bulunduğu makamdan anlar. İbadet nedir ? neler ibadetten sayılır, bunu iyice araştırmakta yarar vardır.

Hiç düşündünüz mü niye ALLAH'ım sık sık FATİHA'yı okumamızı istiyor ? Okuduğunuz hangi dua olursa olsun, muhakkak onun Türkçe anlamını okuyup üzerinde düşünün ve o duayı okurken anlamını düşünerek okuyun. Fatiha'nın ilk 4 ayetinde YARATAN kendini anlatır. 5-6-7. ayetlerinde ise insan ALLAH'a dilekte bulunur, O'na söz vermiş oluruz. Yalnız O'na ibadet edeceğimizi, yalnız O'ndan yardım dileyeceğimizi, bizi O'nun doğru yola ileteceğini bildiğimizi ve bizim de öyle davranacağımızı ALLAH'a söz veririz, yani dünyaya gelmeden  önce verdiğimiz sözü yenileriz. Öyleyse her anımızda yalnız ALLAH'a inanmamız, güvenmemiz ve yalnız ALLAH'dan yardım dilememiz gerekiyor. İnsana inanır, güvenir, yardım dilersek yanlış yapmış oluruz. İnsan bir vasıtadır, O dilemeden insan parmağını dahi oynatamaz. Biz ALLAH'tan dileriz, O hangi kulu vasıta ederse onunla isteğimizi verir. Kırmamak kadar kırılmamak da önemlidir. Karşımızdakinden bir şey beklediğimiz müddetçe hep kırılırız, kimseden selamdan başka bir şey beklemeyin ki, kırılandan olmayasınız. Çok ince bir nokta: ALLAH'dan başka kimseye güvenmeyeceğiz ama her yaratılanı YARADAN'dan ötürü seveceğiz. Kendinize dahi ALLAH adına güvenin . İzah edelim : Kendiniz bağırmayacağım diyorsunuz, bir bakıyorsunuz istemediğiniz halde bağırmışsınız, sigarayı içmeyeceğim diye yemin ediyorsunuz bir müddet sonra yine içiyorsunuz. Unutmayın nefislisiniz, karşınızda olan kişi de nefislidir, herkes her an hata yapabilir, günah işleyebilir, istemese dahi istemediği şeyi nefse uyup yapabilir. Öyleyse her an yalnız ALLAH'a inanmamız, güvenmemiz ve yalnız ALLAH'dan yardım dilemeliyiz. FATİHA suresi bize hep bunu hatırlatır ve böyle davranmamızı ister.

TEĞABUN suresi, ayet 13 : ALLAH…….İlah yok O'ndan başka ! Yalnız ALLAH'a güvenip dayanır iman sahipleri.

      ADALETİ VİCDANINDA ARA ! ALLAH KORKUSU VERİRSE KAÇ.

                 ALLAH'ım kimseyi ayırmaz kayırmaz çünkü adildir. Bizler nedense yakınlarımızı kayırırız, kim olursa olsun doğru neyse onu yapmamız gerekir. Her olayda " önce, cümle !..” dersek, adaleti gönlümüzde buluruz. Güçlüyüm diyorsak, zayıf olanı korumalıyız. Zayıfa kuvvet gösterip " güçlüyüm " dersek; gücümüzden, kendimiz şüpheye düşmüş oluruz.

NAHL suresi, ayet 90: Şu bir gerçek ki ALLAH; adaleti, iyi ve güzel davranmayı, akrabaya vermeyi emreder. Tüm pisliklerden / edepsizliklerden, kötülükten, azgınlık-doymazlık ve kıskançlıktan yasaklar. Düşünüp ibret alırsınız ümidiyle size öğüt veriyor

( Dost, yerini bilendir ! Dost, kulunu sevendir ! Dost, ayıbını örtendir ! Dost, eksiğini tamamlayandır. Dost sevilir yerilmez ! Dostluk asla silinmez ! Kul-kul ile bölünmez,” hatası var !” denilmez ! Unutmayın, hatasız kul olmaz ; hata olmadan , kul kendini bulmaz.)

Kendinizle dost olmadan etrafınızla dost olamazsınız. Gerçek dost nasıl olur : Dost canını, kanını, malını feda edendir, günahına sevabına ortak olandır. Sende bir hata görüp söylemeyenden uzak dur, o senin gerçek dostun değildir. Dostunuzu başınıza bir olay geldiğinde tanırsınız ancak. Arkadaş ; sizde yiyelim içelim, bizde oynayalım diyen ve başınıza bir olay geldiğinde sizi terk edendir. Gerçek dost ise, kabahatli olsanız bile sizi terk etmeyip her an her şartta yanınızda kalandır. Bir bakın etrafınıza kaç tane dost diyebileceğiniz kişi vardır ? Dost görünen münafıklar için bakın ayet ne diyor.

MÜCADİLE suresi, ayet 15 : ALLAH, onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır. Ne kötüdür onların yapmakta oldukları.

AHZAB suresi, ayet 70 : Ey iman edenler ! ALLAH'tan korkun ve sağlam söz söyleyin.

                 ALLAH'ıma sığınan, asılmaya götürülse, yalana baş vurmaz. Doğru insanın, insanlardan saklayacağı bir şeyi olmaz.

KENDİMİZE KARŞI DÜRÜST OLMADAN, ETRAFIMIZA KARŞI DÜRÜST OLAMAYIZ.

                 Başına ne gelirse gelsin, hangi zorlukla karşılaşırsan karşılaş, doğru yolda yürümeye devam et. ALLAH ADI'na attığın adımını asla geri çekme. Etrafımızda yaşanan nefreti ortadan kaldırmak için, önce içimizde olan her türlü nefreti yok etmeliyiz.

ALLAH'ı dünyada bulmak ve O'nun istediği gibi bir hayat yaşamak istiyorsan eğer; başkasını değiştirmeye değil, kendi hayatını YARATAN'ın istediği şekilde değiştir. Bir şeyin olmasını istiyorsan önce ALLAH'ımın emrettiği gibi elinden gelenin en iyisini yap, sonra ALLAH'a havale et, senin için en iyisinin olacağını bilerek geleni kabullen.

Biliyoruz ki doğmayan her zerre eğitimsizdir. Dünya, her zerrenin eğitim merkezidir. Dünyaya geldik gideceğiz diye düşünmeyelim, dünyaya kendimizi bilmeye YARATAN'ı bulmaya geldik. Öyleyse; Geldik bulacağız, bulduğumuz ile olacağız, öylece döneceğiz diye bilelim. Dünya mülkünün; ne sahibi, ne kiracısıyız……olsa-olsa emanetçisiyiz. Biz dünyada ne için hazırlanırsak; o yolu bulur, o mevkiyi alırız. Kulun dünyadaki hali, ahiretteki mertebesidir. Ne kadar severse o kadar sevilir, sevildiği kadar dua alır, aldığı dualar onu yüceltir.

Edep; edepsizin- edepsizliğine, sabır ve tahammül etmektir. Saracağımız her yara, kendimizin olduğu zannını versin ! Soracağımız her soru, kainatı ilgilendirsin ! Sadece tevazu, edep, hoşgörü; belleğimizi, her zerresi ile zaptetsin. Saygıyı, zordan değil gönülden geldiğince gerçekleştirelim. ( "HAY” diyelim, saymayı önce kendimize ödeyelim ! Kendi-kendini saymayan, çoklukta güzele uymayandır.)

A'RAF suresi, ayet 56 : Yeryüzünde, orası barışa kavuştuktan sonra bozgun çıkarmayın. Ürpererek ve ümit ederek dua edin O'na. Hiç kuşkusuz, ALLAH'ın rahmeti güzel düşünüp güzel iş yapanlara çok yakındır.

                 Ayetten de anlaşılacağı gibi fesat çıkarmak günahtır. Aynı şekilde dedikodu da büyük günahlardandır. Başkası hakkında olmuş bir şeyi söylemek dedikodudur, olmamış bir şeyi söylemek iftiradır. Bugün size başkasının dedikodusunu yapan kişi, yarın sizin dedikodunuzu başkalarına yapacaktır. Gördüğünüz, duyduğunuz olumsuzlukları örtünüz ki, ALLAH da sizin olumsuzluklarınızı örtsün.

HUCURAT suresi, ayet 12 : Ey iman edenler ! Zandan çok sakının çünkü zannın bir kısmı günahtır. Sinsi casuslar gibi ayıp aramayın. Gıybet ederek biriniz ötekini arkasından çekiştirmesin. Sizden biri ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bakın bundan iğrendiniz. ALLAH'dan korkun. Hiç kuşkusuz, ALLAH tövbeleri çok kabul eden, rahmeti sonsuz olandır.

ENFAL suresi, ayet 50-51 : Bir görseydin o küfre sapanları ! Melekler canlarını alırken onların yüzlerine ve arkalarına vuruyorlardı : " Yangın azabını tadın.” İşte bu, ellerinizin önden gönderdiği şeyler yüzündendir. ALLAH kullara asla zulmetmez.

                 Ayetlerden de anladığımız gibi ALLAH'ın bizden istediklerini öğrenmez, kafamıza göre hareket eder günah işlersek, ölümümüz de ayette yazılı olduğu gibi olur.

Hata işleyenin hatasını yüzüne vurmayalım,” vurmazsam, düzeltmez !” demeyelim. Her kul, YARATAN'ı bilir. Gören O'dur, düzeltecek olan da O. Öyle sevaplar vardır ki, cümle hataların affını getirir: öyle hatalar vardır ki, cümle sevabı götürür.

ANKEBUT suresi, ayet 42 :  ALLAH onların, kendisinden başka ne gibi bir şeye yalvardıklarını / kulluk ettiklerini bilir. O'dur AZİZ, O'dur HAKİM.

SEBE suresi, ayet 25 : ( Casiye 15-22 ) De ki :” Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu olmayacaksınız; biz de sizin yaptıklarınızdan sorguya çekilmeyeceğiz.

FURKAN suresi, ayet 71 : Kim tövbe edip barışa yönelik iş yaparsa, hiç kuşkusuz tövbesi kabul edilmiş olarak ALLAH'a döner.

HER İŞE BAŞLARKEN ALLAH'IMIN ADI'YLA BAŞLARSAN, YANLIŞTAN DÖNERSİN.

                 Hizmet, kulun-kulluk görevidir, mükafatı gönül yapısına kaydolur. Korumak: kulluğun ve yaratılmışlığın asıl görevidir. ALLAH'ım kuluna kaldıramayacağı yükü vermez. Kulun vazifesi, HAKK'ın EMRETTİĞİNİ yapmaktır. Yumuşak olmayı kendimize vazife bilelim, " ALLAH'ım, GÜC'üne dayandım” diyelim. Kuvvetini de, gücünü de verir.

                 ( Huyunu değiştiremezsen, yolunu değiştir! Hata sana kolay geliyorsa devamı gerekmez. Kolaylık hatadan kaçana verilir. Her hata, bir kuldan uzaklaşmana  malolur. Hayra inanıyorsak, her zaman huzurlu oluruz. Huyun yozu, her hale uymuyor diye bakandır. Huyun en güzeli: huysuza, " sen güzelsin !” diyebilendedir, huysuzda güzeli bulabilendedir, düğümü çözmesine yardım edebilendedir.)

Olmayana gönül takarız niye, olmayan da ALLAH'ımdan değil mi ? Olmayışı da bizim hayrımızadır bunda hiç şüphe etmeyelim. Her olmayan, günün aydınına açılan kapıdır. Kulun hayrına olan kapı, açılır. YARATAN'a niyaz eden kuluna, ALLAH'ım KORUYUCU gönderir.

ENFAL suresi,ayet 47: İnsanlara çalım satarak, gösteriş yaparak yurtlarından çıkan ve ALLAH yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. ALLAH, onların yapmakta olduklarını çepeçevre kuşatmıştır.

ALİ İMRAN suresi, ayet 104 : İçinizden hayra çağıran, doğruyu-güzeli emreden, kötü ve çirkinden alıkoyan bir topluluk olsun. Kurtuluş ve zafere eren işte onlardır.

                 ( Ümit edilenin olması, kulun mucize beklemesi, zayıflık değildir. ALLAH'a olan imanın yüceliğini gösterir, yalnız O'ndan beklediğini bildirir. İnananlar O'nundur, O'nadır; inandı isen, O'ndandır. Soğuk-sıcak verecek, güzel-çirkin görecek, tatlı-acı yiyecek,” hepsi güzel ! " diyecek; o zaman, kulluğunu bilecek.  

Bilelim ki her kulu, birbiri ile imtihana tutulur. İmtihan talep edene değil, layık olana verilir. Dünyaya gelen her insan imtihandan geçer, imtihanın neticesi eline verilir. Eğer gam ile karşılarsan,” ne oldu halim ?...” dersen, imtihanı kaybetmiş olursun.” ALLAH'ımdan geldi, beni denedi ! " dersen, gelenden hayır beklersen, netice aydın olur. ALLAH'ım her an bizi gözlüyor,çağır YARDIMCI gönderir. Sebep sormayalım, " neden oldu? " denilmesin ! Hikmetinden sual edilmez, edilse de açılmaz.

                 İnsan olan kimseyi aldatmaz ve kendisinin de aldatılmasına müsaade etmez. Bir kere aldatılabilirsin, ikinci defa aldatılırsan bil ki suç sendedir. İnsan olan, kendisine yapılmasını istemediği hareketleri başkasına yapmaz, kendisi için istediği şeyleri cümle için ister. Başkalarını kandırabilir, kendinizi de kandırabilirsiniz ama ALLAH'ı asla kandıramazsınız, belki bu yazımızı okurken AZRAİL size gelip,” haydi dünyadan ayrılma zamanı geldi " diyecek. Her düşünceniz, niyetiniz, söyledikleriniz ve yaptıklarınız eksiksiz kaydedilmektedir. Öldüğünüzde bunlar karşınıza çıkacak ve hesaba çekileceksiniz bundan kaçış yoktur. Ölmeden önce her gün kendinizi hesaba çekip olumsuz hallerinizi düzeltin ki, ALLAH'a temiz bir gönül ile gidesiniz. Aldatmak bizim kuruntumuzdur. " Aldattım !..” der seviniriz, on defa aldandığımızı unuturuz. Sakın, " beni aldattılar !...” deyip üzülmeyin! Çünkü ALLAH'ım,” aldattım !..” diyenden on katını alır ; bir vesile ile ,” ALLAH KERİM !...” diyene verir.

BAKARA suresi, ayet 188 : Mallarınızı aranızda haksız ve uydurma yollara baş vuraraktan yemeyin; bilip durduğunuz halde insanların mallarından bir kısmını günaha saparak yemek için onları yargıçlara aktarmayın.

                 ( Niyetinin kötülüğünde,mecbur olup yaptığın iyiliğini görgüye veremezsin, yaptığın kötülüğe iyiliği şahit gösteremezsin ! Yani, kötü niyetine örtü diye yapılan iyiliğin, diyeti olmaz. ALLAH'ım örtü ile kuluna ölçü vermez, niyetini tartar.)

                        KAİNATIN TÜM SIRRI KUR'AN'DA YAZILIDIR.

 

Herkes bakar ama herkes göremez, bakmak başka görmek başkadır, önemli olan görmektir.

BAKARA suresi, ayet 2 : İşte sana o kitap ! Kuşku, çelişme, tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur o, korunup sakınanlar için.

                 KUR'AN'ı okuyan hafız,” ALLAH'ımı andım !.....”der; ALLAH'ım, okuyan-okumayan kulumun gönlünü gördüm der. Okumaktan maksat, ALLAH'ımı anmak elbet. KUR'AN'ın verilişinin maksadı, ALLAH'ımın ADI yanında, yolunu öğrenmektir. Sadece okumak yeter mi, ezbere bilmek bize yolu açar mı? Biliyoruz ki KUR'AN'ın gayesi yol göstermektir. Niye ölüye okunur ? KUR'AN'ın yazdığı, kulca tam açılmaz ! Çünkü, 99 u ahirete , biri dünyayadır. Onun için, ölüye 99 u okunur. YASİN, 99 u içine alır. Onun için ölünün bizden dileği YASİN'dir. Unutmayın bu gün onların bizden bekledikleri YASİN, yarın göç ettiğimizde bizim beklediğimiz olacaktır. Ne ekersek onu biçeriz, eğer sana da YASİN okunmasını istiyorsan, şimdi sen onlara oku ki, sen öldüğünde sana da okuyan olsun.

TEK beden olduğumuza göre, onlara YASİN okurken kendimize de okumuş oluyoruz, yağmurun yağışını düşünün.

MÜZEMMİL suresi, ayet 4 : KUR'AN'ı ağır ağır, düşüne düşüne oku.

                 İslamiyetin şartları, KUR'AN'dadır. Resulümüz KUR'AN'da verilenin gününe uymasını her mümin kuldan istedi, " zamana kendini uydur !...” dedi. Kendine baktırmayacak şekilde cemiyete kendini uydur.” Müstesna olayım !.....” diyen, kendine baktırandır. İstisnadan uzak tut kendini, yeter.

      KAİNATIN BÜTÜN SIRRI, İNSANDIR ! HER BEDEN BİR KAİNATTIR.

KIYAMET suresi, ayet 22,23,24,25 : Yüzler vardır o gün parıltılı, RABB'ine doğru bakan ve yüzler vardır o gün, asık / buruk, kendisine bel kıracak bir hesap yöneleceğini sezinler.

                 Kul-kul ise, kuldan kulu ayırmaz ! " kafir !...” dedikte ayırmış olmaz mıyız ? Kulun niyazı, ALLAH'ıma gönülden varıştadır: onu da hiçbir kul çözemez, kendinde dahi. KUR'AN'ın verdiğine uyarsak, ALLAH'ımın sesini onda duyarsak, kulu-kuldan ayırmayız, çünkü, KUR'AN'ı ALLAH'ım verdi, " AYIRANA UYMAYIN  !...” dedi. Eğer KUR'AN'ı kul yazmış olsaydı,” neden ayırdı ? " diye sorgu bize düşerdi. Ölçüsü ALLAH'ımda olan her şey, kulun sözünden uzak kalır. Senin mümin bildiğin, ALLAH'ımın NEZDİ'nde mümin olmayabilir. Onun için her kulu mümin bil, harcayana dil uzatma. Neyi-nerde harcadığını, neyi-nerde kazandığını sadece ALLAH'ım bilir. ALLAH'ım kulları ile her an hemhal olur, KENDİNİ onlarda bulur. Yanılmayın, " onlarda bulur  " dedikte, kulun O'nu idrak anıdır. Yoksa ALLAH'ım her an, mümin olsun-olmasın kulları iledir. Madem öyledir, sohbeti kul ayırarak değil, kendimize ne almamız gerektiğini bularak yapalım.

KULU SAY Kİ SAYILASIN, CÜMLEMİZ DÜNYA KULLARINI KARŞILIKSIZ SEVELİM.

                 "Çok bilirim, ALLAH'ımı anarım !.....” diyen, kendini ULU gören: yanılır, uçuruma adım atılır.Hiç bir kul, mertebesini bilmez, ALLAH'ımın emrinden çıkmaz. Layık olmayana mertebe verilmez: ALLAH'ımın yolunda mertebe alan, geri çevrilmez. Mertebeye nasıl erilir ? merak edip sorana söyliyelim: sabırla, saygıyla, merhametle, şefkatle, misafir sevmeyle, kul gönlü alma ile, kulun hatasını kulun yüzüne vurmamakla, kendinden fazla başkalarını düşünmekle, ALLAH'tan geleni bilmekle, kanaat etmekle, ULU'ları bilmekle ve ALLAH'ı sevmekle. Kendini ALLAH'a adayan, kimseyi ayırmadan-kayırmadan kulunu severek hizmet eden her kul; ister Hiristiyan, ister Budist olsun ; mertebesini alır.

Mantığımızı madde için kullanırsak, güzellikten uzak kalırız, mantığımızı gönlümüze uydurmalıyız. İçimiz kaynarken,” hayır ! nevsime değil, mantığıma uyacağım !.....”dersek, ilk savaşı içimizde yaparsak, güçlüğü yenmiş oluruz, ilk savaşı kendi nefsimizde dış savaşı cemiyet içinde kazanmış oluruz. Yoksa aklımıza geldiği gibi, nefsimize kapılıp savaşa atılırsak; kaybederiz, sertliğin cezasını görürüz. Mantığımızı kullanıp, ALLAH'ıma havale edelim ! ALLAH'ıma havale ettiğimiz her olayda; kulu aracı koymayalım, aracıyı koyan biz olmayalım.

                                  MÜMİN OLANIN NİYAZI, CÜMLEYEDİR.

 

Mümin: sadece "YARATAN'ım !   " diyendir, VERDİĞİ'ne uyandır. Hz.MUSA'da mümin, Hz.İSA'da, Hz.MERYEM de, cümle yaratılan da…….Mümin kul vardır, Müslim kul değil. Bin Müslim, bir mümin edemez ! Mümin olmak,” Müslüman doğdum……” demekle değildir. Hiristiyan olan ALLAH'ımın kulu değil midir ? Uyarsa, gönlünü duyarsa, " doğru olan, budur!......” derse; ona mümin denir. Müslümanlık, gönüldedir. Mümin olmak el bağlamakla değil, ALLAH'ıma gönül kapını açmakladır. Mümin olmak; ders almakla değil, gönül koymakla olur. Dünya ile ahireti ayıran çoktur, ne var ki dünya ile ahireti beraber yürütmek; kerametin en yüksek mertebesini bulmaktır. Şunu bilin ki, dışarıda aradığın her sorunun cevabı senin içindedir, öyleyse bırak dışarıda aramayı da kendine dön ve kendini tanı. Aradığın soruların cevabı ancak içsel çalışma yaptığında, kendi içinde ne kadar derine inersen ve sen bu cevapları almaya ne zaman hazır olursan, o vakit gelmeye başlar. Kendine dön, içindeki sesi dinle ve onun rehberliğine güven. ( Kula yol göstermek, tenkit ile olmaz: hatalı ameli, yüzüne vurulmaz ! Hatasını yüzüne vurursan, alacağın cevap seni üzer. Kulun, yolunu almasını dilersen; yolunun güzelliğinden söz et ! Kırıcı olma ki, kırılmayasın ! )

     ZİLLETE DÜŞEN, VARSIN DÜŞMANIN OLSUN, SEN ONU TEKMELEME.  

                 Aşını, eşini, düşünü dile verme, bunlar senin sırrındır. Sebebi ne olursa-olsun beddua etmeyiniz, ettiğin beddua sana döner. ALLAH yoluna gitmeyen, AŞK'ına düşmeyen: hiç değilse gönül kırmasın, kulluğundan olmasın.

SAFFAT suresi, ayet 13,14 : Düşünüp taşınmaya çağırıldıklarında düşünmüyorlar. Bir ayetle yüz yüze geldiklerinde, dudak büküp eğleniyorlar.

                 Öyledir, olmayana meylederiz. Kendimizde olana sarılmayız da, olmayanda saadetin olduğunu sanırız. Asıl olan bizde olanla yetinmektir. Günü gelende, unutmayın ki her kul nasibi ne ise onu alır. Gece gündüz çalışsan da, uykudan yoksun kalsan da ; nasibin ne ise, onu yersin. Darlıkta, darda olanın kaygusunu duyalım. Duyalım ki, darda olana karşılık beklemeden yardım edebilelim. VEREN, nasibini yakınlarınla paylaş diye verir.” Elmanın yarısı sende, yarısı bende !...” diye gözümüz kalmasın ! " Yarım ye ! Yarın ne olur ?....” deme.

SEBE suresi, ayet 36 : De ki,” RABB'im dilediğine rızkı genişletip açar, dilediğine ölçülü verir / kısar. Fakat insanların çoğu bilmiyor.” ( Lütfen, Münafikun 10-Bakara 254,272-Yasin 47-Ali İmran 17 ayetlerini okuyunuz.)      

                 "Yumuşak nasıl olalım ?......” derseniz, niyetine uymasa da, VEREN'in – verdiğine şükrederek . Yumuşak olmayı deneyen , her olayı ALLAH'ıma  havale edendir.

Kul oldukta, hatayı bedene maletmemek gereklidir. Yani,” ben yaptım, ALLAH'ım öyle istedi ! " değil. ALLAH'ım senin hata yaptığını istemez. Sana doğruyu göstermek için, hatanı yapmaya izin verir. Hatayı yaparken, niyetini sen bilemezsin. Niyetin mantık ile düğümlenmeli, hata gördükte uyarmalı. Kul, verileni ; niyete uymasa da kabul etmeli. ALLAH'ım , hangi kulunu KENDİ'nden uzak görürse; kuluna- kulluğunu bildirmek, kendini buldurmak için, devasız gibi görünen derde düşürür, " OL " DEDİĞİ'ni oldurur. Niyete göre verseydi, her kulu dünya zengini olurdu. Hiçbir kul, yoksulluk dilemez. Onun için, daha önce dedim; O, maddeyi dilediğine, manayı dileyene verir. Niyetini ALLAH'a bildir, niyazını O duyar ! Niyetini, ALLAH'ımdan gayrı kimse veremez ! Aracı koyma, niyetini kuyuya bağırma, doğrudan ALLAH'ımdan dile ! Hiçbir olayda hatalı aramayalım, bilelim ki olayları kul değil, ALLAH'ım hazırlar.ALLAH'ımdan olan her olaya,” EYVALLAH !...” diyelim ve O'ndan gelenin hayır olduğunu bilelim. Olaylar bizim yönümüzü buldurur, seven kulu buldurur. Her olayın daha kötüsünü düşünelim, öyle duacı olalım.” En kötünün içindeyim !...” dersek; ALLAH'ıma güç gelir, bize daha kötünün ne olduğunu gösterir. " Dert yok mu ?” demeyin. Elbette var ! Dert için deva da var ! Yeter ki, yönelmeli, her yönde ALLAH'ı aramalı !              

FUSSILET suresi, ayet 34 : ( Mü'minun 96 ) Güzellikle çirkinlik / iyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel tavırla sav. O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sımsıcak bir dost gibi oluvermiştir.

                 Kahır veren her olay; bizi yeniden oluşa götürür, her olayın sonunda bize bizi buldurur. Kendimizi bulmamız, her hali bilmekle olur ! Bilmeden bulamayız, bulmadan-olamayız, olmadan-sevemeyiz. Bendeki-benim noksanımdır, tamamlayacağım sende gördüğüm ile, sendeki-senin noksanındır, tamamla bende gördüğün ile! Demek ki her kulu, birbirine sadece aynadır. Her kul kendi noksanını kendi bulur, çoklukta kolaylık olur. Çevrene bak göreceksin, yakınında olanlar ile kendini bulacaksın ! Gördüğün hataları ile önce kendini silecek, sonra her olayın yerini- zerre dahi olsa- değiştirilemeyecek halde göreceksin. İşte o zaman kendine dönmüş olacak, ÖZ'ün ile buluşmanın hazzını tadacaksın.

SENİN AĞZINDAN KÜFREDEN NEFSİNDİR, SENİN AĞZINDAN METHEDEN                                                                                                                                                                                

                                                       ÖZ'ÜNDÜR.

                 " Kulun yapısı, her an yenilenmekte ……”dedik, daha önce verdik. Her an ölür, her an diriliriz. Bizim dünya ile kainat arasındaki irtibatımız, çeşitli akımlarla yönetilir. Unutma ki asla yalnız değilsin, sende olanı bil ve O'nu kendinde bul.

( Olgunluk; güzele-güzel demekle değil, her yaratılanda güzellik aramaktadır.) Olgunluk; her olayı hoşgörü ile karşılamaktır, katı geleni yumuşatmaktır. Olgunluk öfkeyi bastırır. Olgunluk; yolunu şaşana elini vermek, önünden taşı almaktır. Olgunluk; sevmede, hatayı dürmede, yükseğe koymada, geçeni unutmada.

LUKMAN suresi, ayet 18 : " Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme, yeryüzünde kasılarak yürüme. Çünkü ALLAH, kurula-kurula kendini övenlerin hiç birini sevmez.

                 Öğrenmenin en iyi yolu öğretmektir. Öğrendiğini haline verirsen o bilgi kalıcı olur. Her olgunlaşma safhasında, başarıdan önce ALLAH'ım bize bir sınav gönderir. Zahmet olmadan Rahmet, hizmet olmadan Himmet gelmez. Her güzelliği hak etmek için, layık olmak gerekir. Gerçeği yaşamak istiyorsan, dünyada iken ( yaşarken ) öl.

Bizdeki eksik taraflarımızı düzeltmemiz için ALLAH'ım bize imtihan kapısı açar. Misal verecek olursak: Bizim " bağışlamamız " eksikse, karşımıza bize ihanet edecek biri çıkar. Burada iki seçeneğimiz vardır. Bu olayı YARATAN'ımızdan bilip kişiyi bağışlarsak ve bizde eksik olan " bağışlama " sıfatını aktif hale getirirsek, bir daha böyle bir olayla karşılaşmayız. Olayı tümüyle karşımızdaki kişiye bağlar onu suçlarsak, hayatımızda buna benzer olaylar ve daha da kuvvetlisi, daha acı vericisi karşımıza çıkmaya devam eder. Unutmayalım ki, ALLAH kaldıramayacağımız yükü hiçbir zaman bize vermez. Bizim sevmediğimiz olaylar, hep bizi eğitmek içindir. Dünya işlerini yapman için akla ihtiyacın var, en iyi şekilde kullan. Mana aleminde ilerleyebilmen için gönlüne ihtiyacın var, öyleyse gönlünü sevgi ile oluştur.

Sevgi ile bakmasını bilen, gerçek ibadeti bulmuş demektir, çünkü o; baktığı her yerde yalnız ALLAH'ı görür. Sevginin ALLAH'ıma ibadete eş olduğunu bilseniz; sevgiyle taşarsınız, bir ömür öyle yaşarsınız. ALLAH'ımın yarattığına kötü demek, O'na karşı gelmektir. Ne olursa olsun, kim olursa-olsun, ister yerde sürünsün, ister ağzı-burnu aksın, ister gözü bir yana baksın; ALLAH'ımın verdiği, her şeyi ile sevilsin ! ALLAH'ım ne kötü yaratır, ne çirkin…..kalıp sizi yanıltmasın.

                 BİR ŞEYİ SEVEBİLMEK İÇİN, ONU BİLMEK GEREK.

                 Sevgide sadakat, sevgide sır, sevgide sabır vardır. Sevgi kini siler, haset'i böler.

" Bilmeyene nasıl verelim, ne ile eğitelim ?...” dersiniz. Sevginizi verin, sevgi ile eğitin ; dayandığının, ALLAH'ım olduğunu bilsin. Hatır almak, kulu sevmek, ALLAH'ımın lütfuna ermektir. Sevdiğin kadar sevilirsin. Sevmek, sevilmek ; ALLAH'ımın en sevdiği, NUR'unu verdiği kullarına nasiptir.Sevenin gönlünü kırmış isen, ALLAH'ımın gönlünü de kırmış olursun.

Eğer toprağı çamur gördü isek, içinden geçmeyelim; ne var ki, dönüp " çamur !..” diye tükürmeyelim ! O da senden, sen de ondan…….

Kula ettiğimiz her söz; bizim ÖZ'ümüzdür, göçtüğümüz ( öldüğümüz ) günde elimizde kozumuzdur. Sözümüzü bilelim de, gönülleri kırmayalım. İpe gideceğimizi bilsek dahi, doğru sözden şaşmayalım.        

FURKAN suresi, ayet 72 : Onlar yalana tanıklık etmezler / yalan söze kulak vermezler. Boş lakırdıya rastladıklarında soylu bir tavırla geçip giderler.

NİSA suresi, ayet 112 : Kim bir hata yahut günah işler de sonra onunla bir suçsuzu itham ederse hiç kuşkusuz, büyük bir iftira ve açık bir günah yüklenmiş olur.

                               SELAM  SÖZDEN  DEĞİL  ÖZ'DEN  OLSUN.

Selam: HAKK'ın-kuluna tecellisidir, kulunun-HAK'ta kendini bilmesidir. Selamlamak, ALLAH'ımın ADI'na yola çıkmaktır. Selam göklerden-size gelsin ! Selam, göklerde sizi bulsun ! Cümlesi, sizlerle birlikte kalsın. ( Eğmediğin baş, O'ndan değildir ! Bükmediğin diz, O'ndan değildir ! Kulundan selamı esirgeyen, O'ndan değildir. )

İNSAN ( DEHR )suresi, ayet 3 : Biz onu yola kılavuzladık. Artık ya şükredici olur ya nankör.

RUM suresi, ayet 33,34 : İnsanlara bir zorluk dokunduğunda, Rablerine yönelerek O'na yakarırlar. Sonra onlara bir rahmet tattırınca bakarsın ki, içlerinden bir grup Rablerine ortak koşuyor. Kendilerine verdiklerimize karşı nankörlük etsinler diye. Haydi, yararlanın / zevklenin. Yakında bileceksiniz.

                 ( Nimet, verilendir ! Mümin olan, her verilene " şükür "!....” der, daha az alanı düşünür. Daha çok alana baktınmı huzurun kaçar. Huzursuzluk, olmayanı aramaktır. Olana şükür et ki çevresi genişlesin.) YARATAN gözetir, kahrımızı silelim; bir lokmaya sahip isek,

" şükür ALLAH'ım !....” diyelim! ALLAH'ım " Şekur " sıfatıyla biz kullara teşekkür ediyor, bizler ise bir kişinin olumsuzluğunu yüzüne vurmak için adeta yarışırız da, bize yapılan bir şeye teşekkür etmeye üşeniriz. Biz ALLAH'tan büyük müyüz ki teşekkür etmiyoruz. İnsan olan kendisine yapılan bir şeyden sonra, hemen teşekkür edendir.

BEŞ emir nedir, bilirmisiniz : Vermek, şüpheyi silmek, amade olduğunu bilmek, layık olmaya çalışmak, sevmek sevmek sevmek.

ALLAH'ım kulundan geçmez ! Her kulun doğruyu bulmasına yardımcı olmasına bir ULU gönderir. Kulun gönül yolu, ULU'suna uyar. Her kulun ULU'su dilediği anda gelir. Her kulun ULU'su olur. O ULU, ALLAH'ımın izni ile kuluna yardımcı gelir. Eğer ki ULU'nun yardımcı olduğu kul hata etmiş ise, ULU'su mahzun olur.,” faydalı olamadım !....”der üzülür. Eğer ULU'dan yardım gördüğünüzden şüpheniz var ise, tövbekar olunuz, ALLAH'ımdan ULU'nuzun yardımını dileyiniz! Daha önce dedim, gelenler, ALLAH'ımın İZNİ ile gelir, hata eden kuldan İZİN kaldırılır, elbet ULU'nuz mahzun olur. ALLAH'ım İZİN'leri kaldırmasın, sizleri ve bizleri mahzun koymasın!

( Nasıl ki dünyada can-CANAN'la oluşur, göçte de öyledir. Her göçene yardımcısı gelir, yardıma elini verir, eğite-eğite götürür. Yanıldığın her olayda, anında yardımcın gelir. Dualar: anında ALLAH'ıma, ALLAH'ımdan-ULU'nun makamına gider.)

Her kademeye: bilgi ölçüsünde değil, bildiğine uyduğu ölçüde geçilir. Bilene uymak, bilmediğini öğrenmektir. YARATAN, bilene değil uyana verir.

TEVBE suresi, ayet 112 : ( Tevbe71, Nisa 125, Lukman 17 ) Tövbe edenler, ibadet edenler, seyahat ederken oruç tutanlar, rüku edenler, secdeye kapananlar, iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar, ALLAH'ın sınırlarını koruyanlar……Müjdele o müminleri.

                 Hiçbir şey için geç kalmış değiliz, tövbe kapısı hep açıktır ve hiçbir günah ALLAH'ımın affından büyük değildir. Rahmetim gazabımı örtmüştür diyor ALLAH'ım, öyleyse gelin yaptığımız hataları ve günahlarımızı kabul edip tövbe edelim, bir daha yapmamaya gayret edelim. Kırdığımız kişilerin gönüllerini alalım ki, ALLAH'ın huzuruna kul hakkı ile çıkmayalım. Bilelim ki ALLAH, gönüllerdedir. Bir hadis : Mümin, üç günden fazla küs kalmayandır.

SİZİN İÇİN ALLAH'TAN BAŞKA NE BİR VELİ VARDIR NE DE BİR YARDIMCI

 

M Ü S L Ü M A N   K İ M D İ R   

İşleri düzene koyan ALLAH'ın ADI'yla!

İnancımız / Aşkımız, yolumuzun bineğidir; ÖNDER'imiz Hz. MUHAMMED, KİTAB'ı elimizde…gönül yolumuz; GÜL'ümüz, yolumuzdur; yolumuz bilinendir…yolumuz; RABB'İMİN  YOLU'DUR…kılavuzumuz; KUR'AN, RESULÜ'nün ŞEFAATİ: dertlerimize derman.

RESUL-İ EKREM  buyuruyor  ki: Cenab-ı HAK beni bütün alem ve Peygamberlerden üstün kıldı. Ashabımı da Peygamberler hariç bütün insanlardan üstün kıldı. Ashabımın içinden de en üstünleri olarak Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali'yi seçti. Benim ashabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete ulaşırsınız.

Peygamberimiz ( s.a.v ) tatlı dilli, güler yüzlü ve şakacıydı. İhanet etmez, güvenilir idi. Özü sözü bir idi, iki yüzlülüğü küfürden de beter sayardı. Fakir, kimsesiz, yetim, hasta, garip ve çocuklarla yakından ilgilenirdi. Kendisini kanun üstü görmezdi. Hastaları komşuları ziyaret eder, cenazelere katılırdı. Cemaatinden görmediği insanların durumunu sorardı.  RESULÜ'müz dünya işlerini yaparken aklımızı çok iyi bir vaziyette kullanmamızı önermiştir. Bunun ile ilgili bir ayeti okuyalım.

YUNUS suresi, ayet 100 : ALLAH'ın izni olmadıkça hiçbir benlik iman edemez. ALLAH, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine bırakır.

Eve dönüş sırasında Ebu Hüreyre yükünü taşımaya yardımcı olmak ister. Ona da izin vermez.” Kişi, eşyasını taşıyabiliyorsa sadece kendi taşımalıdır.

            Arkadaşları o yanlarına her girdiğinde hızla ayağa kalkmaktadırlar. En sonunda bir gün dayanamaz. İranlıların birbirlerini büyük görerek ayağa kalktıkları gibi siz de bana ayağa kalkmayın. Çünkü ben bir kulun yemek yediği gibi yemek yiyen, bir kulun oturduğu gibi oturan bir kulum. Bunun benzeri başka bir olayda ise uyarısına şu kelimeyi de katar; Hiç kimse için kalkılmaz, ancak ALLAH için ayakta durulur. Bundan sonra arkadaşları o içeri her girdiğinde, kendilerini zorla tutarlar ayağa kalkmaz, oturmaya devam ederler.

            Üç gündür hiçbir şey yiyememiştir…Kızı Fatma'ya giderek evinde yiyecek bir şeyler olup olmadığını sorar: Kızım! Sende yiyecek bir şey yok mudur? Ben çok açım. Fatma: " Canım sana feda olsun babacığım! Yemin ederim ki bende de size yedirecek bir şey yoktur "  diye cevaplar. Bu sırada peygamberliğinin yanı sıra bir devletin de başkanıdır…Başka bir gün kızı Fatma yeni pişirdiği arpa ekmeğinden bir parça da peygamber babasına götürür. Hz.MUHAMMED kızına; " Vallahi kızım” der " üç gündür baban bir şey yememiştir.” Bu sırada da devlet başkanıdır. Sahip olduğu devlet erkini, kesinlikle kişisel bir çıkarını gerçekleştirme peşinde kullanmaması…Hatta bu sayede halktan vergiyi yine halk için toplama anlayışını insanlık tarihine ilk kazandıran o'dur.

O'nu tek başına evinin duvarını tamir ederken görürler. Kendi devesini kendi tımar eder, kişisel işlerini, hiç kimseye buyurmaz, yük olmak istemez. Bu açıdan bakıldığında, o'nun yaşam prensibi "İnsanlar arasında insanlardan bir insan olarak yaşamaktır.”

            Arkadaşlarından Rabia oğlu Amir'le beraber mescide gitmektedir. Ayakkabısının bağı çözülür. Amir hemen atılıp, bağlamak ister: Hz. MUHAMMED engel olur, kendi bağlar. Bir yandan da Amir'e hitap eder: Bu, başkasına hizmet gördürmektir. Ben ise başkasına hizmet gördürmeyi sevmem.

Öğülmekten samimi bir rahatsızlık duyar.” Beni öğmekte ileri gidip Hiristiyanların İSA karşısında düştükleri duruma düşmeyin " der ve ekler " siz benim için sadece ALLAH'ın kulu ve elçisi deyin”.

RESULÜ'müzün bir ismi de EL  EMİN idi: İNSANLARA  ve ALLAH'A  VERDİĞİ SÖZLERİ  CANI PAHASINA  YERİNE GETİRİRDİ.

Bir şeye karar vereceği vakit her iki insanı da dinler öğle karar verirdi. Daima DOĞRUNUN  YANINDA  OLURDU.

HADİS: Eşlerini dövenlerin hesabını bilhassa ben göreceğim derdi RESULÜ'müz.

 

Medinedeki komşularından bir İranlı, akşam yemeği olarak hazırladığı özel bir çorbayı kendisiyle paylaşması için Hz.MUHAMMED'i davet eder.O, Hz. Ayşe'yi kastederek, hanım da gelebilir mi? diye sorar. İranlı istemez,Hz. MUHAMMED'de davete katılmaz.İranlı kısa bir süre sonra gelerek davetini tekrarlar. Hz. MUHAMMED yine sorar, hanım da beraber mi? İranlı yine kaşlarını kaldırır. Bir süre daha geçer. İranlı üçüncü kez davetini tekrarlar. Hz. MUHAMMED ise hala aynı noktadadır. Hanım da der. İranlı bu kez kabul etmek zorunda kalır. Çorbayı Hz. Ayşe ile birlikte içerler.

            Arkadaşlarından biri; kızını istemediği biri ile zorla evlendirmek üzeredir. Gönülsüz gelin çareyi Hz. MUHAMMED'e sığınmakta bulur. Ey ALLAH'ın elçisi! Babam beni istemediğim halde zorla amcaoğlumla evlendiriyor. Hz. MUHAMMED babayı çağırır. Kızını, istemediği halde bir başkasıyla evlendirme hakkına sahip değilsin. Baba yaptığına pişman olur.

Arkadaşlarından biri üç gün görünmediği zaman, onu sorardı; eğer gaip ( görünmüyor ) ise ona dua ederdi, gaip değilse onu ziyaret ederdi. Hastaysa ( yine ) onu ziyaret ederdi. Ashabı ile karşılaştığı zaman, önce selam verirdi, sonra musafaha ( tokalaşır ) ederdi. Çocuklara karşı çok merhametli idi, son derece merhametli idi; birisine bir şeyi vaat ettimi, imkanı olduğu zaman muhakkak o vaadini yerine getirirdi. Onda biraz da latife ( şaka ) vardı. İnsanların en çok şakacısı o idi. Hizmetçiye söyledikleri sözlerden biri de ;” Bir ihtiyacın var mı?” idi. Eza veren kötü sözü almazdı; birinin, diğerinin aleyhine olan sözünü de kabul etmezdi. Tebessüm etmeden katiyen konuşmazdı. Kendisinden kötü söz duyacağı kişiye yaklaşmazdı. Müslümanların güçsüzlerine gelirdi onları ziyaret ederdi, hastalarını yoklardı, cenazelerinde hazır bulunurdu.

En sevgili PEYGAMBER'imiz 23 yıllık peygamberlik hayatında hayvanları korumaya yönelik yapılabilecek her şeyi nokta – nokta işleme koydu, hayata kattı. Ne yazık ki hayvan hakları konusundaki yasalarımız çağdaş, uygar toplumlara ve dinimizin hayatı ve canlıyı algılayış biçimine uygun değil. Hayvanları kendimizden " aşağı " görüyor, onlara duygusuz, alınıp satılacak birer nesne gözüyle bakıyoruz. Yani onları " can " değil de " mal " statüsüne indirgiyoruz. Buna hakkımız var mı? Hz. MUHAMMED yolculukları sırasında bindiği deveyi yavaşlatıyor, dizginleri bırakıyor ve otlanmasına izin veriyordu. Yol üzerinde farklı ot ve yeşilliklerin yanından geçerken hayvanın canının çekebileceği, iştahını cezp edeceğini düşünür mola verirdi. Hayvanın vücuduna kızdırılmış demirle damga bırakanları gördüğünde hiddetlenmiş, " kim bu hayvanı çirkinleştirdi, eziyet etti? Kimse kimseye ateşle azap edemez!” buyurarak tepki göstermiştir

HADİS: Resulullah buyurdu: MANASINI  DÜŞÜNMEDEN  KUR'AN  OKUMAKTA  HAYIR  YOKTUR.

           MUHAMMED suresi, ayet 24: Onlar KUR'AN'ı DÜŞÜNMÜYORLAR MI?  Yoksa kalpleri kilitli mi?

           Hz. MUHAMMED: İnsana verilen akıl, gerçeği bulabilmesi, gerçek yolda olabilmesi içindir.

          SAD suresi, ayet 29: Ya Muhammed! Sana çok mübarek bir KİTAB indirdik ki, AKIL SAHİPLERİ ONUN  AYETLERİNİ  DÜŞÜNSÜNLER ve İBRET ALSINLAR.

          A'RAF suresi, ayet 174: Ve işte BİZ doğru yola dönmeleri için ayetleri böyle açıklıyoruz.

          İSRA suresi, ayet 12: Ve BİZ her şeyi AYRINTILI  OLARAK  AÇIKLADIK  DA AÇIKLADIK.

          ZUHRUF suresi, ayet 44: Muhakkak ki o KUR'AN  hem senin için, hem de kavmin için bir ÖĞÜTTÜR. İLERİDE  ONDAN  MESUL  OLACAKSINIZ ! Umulur ki ÖĞÜT  ALSINLAR.

          Hz: MUHAMMED: Yüce RABB'imin sunduğu KİTAB'ımızın her harfi gerçeğin aynasıdır. Ama insan o aynada gerçeği okuyabilmesidir. İnsana verilen akıl; gerçeği bulabilmesi, gerçek yolda olabilmesidir. Günler, aylar, yıllar geçer, her insan GELECEĞİNİ  KENDİ  SEÇER. Kulun gecesi nedir bilir misin? UYANIKKEN  GÖRMEDİĞİ, verileni bilmediği gafletidir.

          MAİDE suresi, ayet 45: ALLAH'IN  İNDİRDİĞİ İLE HÜKMETMEYENLER, ZALİMLERİN  TA  KENDİSİDİR.

Kimliğinde Müslüman yazsa ne fayda; yılan gibi dilin, yalanla dolu kalbin olduktan sonra.

 

                      KUR'AN'DA   YAZILAN : KULUN  KANUNUDUR.

 

O'nun ADI dilimizde. O'nun SÖZÜ halimizde. O'nun İLMİ yolumuzda olmalı. KİTAB'ını duyalım, KİTAB'ına UYALIM , güzelliğiyle doyalım.

          TANRI'ya inanan adam olmak kolay. Asıl zorluk TANRI'NIN  İNANACAĞI  İNSAN  OLMAK.  ( Albert EİNSTEİN ).

          HADİS: Hayırlınız; ahiret için dünyasını, dünyası için ahireti terk etmeyip, HER  İKİSİNİ  BİRLİKTE  YÜRÜTENDİR. Zira dünya ahiretin tarlasıdır. SAKIN  İNSANLARA  YÜK  OLMAYINIZ.

          HADİS ( Tirmizi, İman 12; Nesai, İman 8 ): Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.

          ZARİYAT suresi, ayetler 35, 36: BİZ, müminlerden orada kim varsa hepsini çıkardık. Fakat BİR EVDEN BAŞKA, ORADA MÜSLÜMAN BULAMADIK.

          HAC 78, MAİDE 111: Babanız İbrahim'in dininde olduğu gibi. Bundan evvelki KİTAB'larda ve bu KUR'AN'da SİZE  MÜSLÜMAN  İSMİNİ  ALLAH  TAKTI  Kİ, Peygamber size karşı şahit olsun, siz de bütün insanlara karşı şahitler olasınız.

          YUNUS suresi, ayet 84: Musa da " Ey kavmim! Siz gerçekten ALLAH'a iman ettinizse, O'nun birliğine samimiyetle teslim olmuş Müslümanlar iseniz, artık O'na güvenin " dedi.

" MÜSLÜMAN " ne demektir ?

Bu sözcüğün anlamı ise, " kendini, toplumunu; dertten, tasadan, korkudan, mutsuzluktan, kavgadan, savaştan ve benzeri tüm olumsuz şeylerden uzaklaştıran kimse " demektir. Bu anlama göre Müslüman, sürekli faaliyet halinde bulunan, PASİFLİKTEN  UZAK  KİMSE'DİR.

          Hz. MUHAMMED: Bir mümin, bin müslim'e bedeldir.

MÜMİN: KENDİSİNE HER YÖNDEN GÜVENİLEN…ÖZÜ – SÖZÜ  BİR OLAN KİMSEDİR.

          MÜMİN: Mümin olmak, el bağlamakla değil, ALLAH'ıma gönül kapını açmakladır. Mümin olmak, ders almakla değil, gönül koymakla olur.

          HUCURAT suresi, ayetler 10, 15: Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve ALLAH'tan korkun ki esirgenesiniz. Müminler ancak şu kimselerdir ki, ALLAH ve RESUL'üne iman ederler; sonra hiçbir kuşkuya düşmezler ve mallarıyla, canlarıyla ALLAH yolunda didinirler. İşte bunlardır, ÖZÜ – SÖZÜ  BİR  BİRİNE  UYAN.

          MÜMİNUN suresi, ayetler 1,2,3,4,5,8: Şüphesiz o müminler kurtuluşa ermiştir. Onlar, namazlarında huşu ( tam teslimiyet ) içinde olanlardır. Onlar, boş, lüzumsuz dedikodulardan uzak duranlardır. Onlar, zekatlarını verenlerdir. Ve onlar ki, ırzlarını korurlar. Onlar, emanetleri ve VERDİKLERİ  SÖZLERİ  KORUYANLARDIR.

          İSLAM: Silm ve Selam köklerinden gelen bir kelime olup ( ALLAH'a teslimiyet ) anlamını taşır. Silm: Barış, güven, huzur demektir. Selam: mutluluk, esenlik, güven anlamına geldiğine göre, bu değerlerin olduğu yerde İslam vardır.

          İSLAM: İnsan, islamda kaydını bulmalı. İslam, insanlık kuralıdır, o kuraldan her yaratılmış sorumludur. O islamdır ki, Ademden Ademe oluşan. Sevgide buluşan, insan için çalışan, insanda kainatı bütünleyen, teklik ve çoklukta bütünlenendir.

Öyleyse İslam dini de,” insanları sağlamlaştıran din ( dert, tasa, savaş, zayıflık, manevi hastalık, mutsuzluk ve benzeri şeylerden uzaklaştırıp, sağlama, güvenceye alan ilkeler bütünü ) demektir. Demek oluyor ki, düşüncelerdeki, eylemlerdeki, yasalardaki, uygulamalardaki tüm bozukluklar ve düzensizlikler, İslam dinine uymayan şeylerdir. Hak Din'deki herhangi bir ilkenin yerine, yapay dinlerden bir ilke benimsenmesi, RABB'imizin BAKARA suresi, ayet 85 deki beyanı gereği – kafirliktir. Herkesin mertçe, SONUCUNA  KATLANMAK KAYDIYLA mü'min veya kafir olma özgürlüğü vardır. 

          BAKARA suresi, ayet 85: Yoksa siz KİTAB'ın bir kısmına inanıp da bir kısmını inkar  mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar sonuçta dünya hayatında rüsvaylıktan başka ne kazanırlar? Kıyamet günü de en şiddetli azaba itilirler. ALLAH  YAPTIKLARINIZDAN GAFİL DEĞİLDİR.

          A'RAF suresi, ayetler 185, 186: Ve onlar, ALLAH'ın göklerde ve yerdeki mülkiyet ve tasarrufuna, ALLAH'ın yaratmış olduğu herhangi bir şeye ve ecellerinin gerçekten yaklaşmış olması ihtimaline hiç bakmadılar mı? Artık BU KUR'AN'DAN  SONRA  HANGİ  SÖZE  İMAN  EDECEKLER? Kimi ki ALLAH doğru yoldan saptırır, artık onu yola getirecek kimse yoktur. ALLAH, onları azgınlıkları içinde bırakır, körü körüne yuvarlanır giderler.

          ANKEBUT suresi, ayetler 2, 3, 4: İnsanlar DENENMEDEN, " iman ettik " demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Ve andolsun ki BİZ, onlardan öncekileri de saflaştırılmaları için ateşlere / sıkıntılara sokmuştuk. Artık elbette ALLAH, DOĞRU  KİMSELERİ  BİLDİRECEKTİR ve  ELBETTE YALANCILARI  DA  KESİNLİKLE  BİLDİRECEKTİR. Yoksa kötülük yapanlar, BİZİ öne geçebileceklerini / BİZ'den kaçabileceklerini mi sanıyorlar? İlke olarak benimsedikleri şey, ne kötüdür.

          İNSAN ( DEHR ) suresi, ayet 7:  ONLAR  VERDİKLERİ  SÖZÜ  TAM  BİR  BİÇİMDE  YERİNE  GETİRİRLER ve kötülüğü salgın olan bir günden korkarlar.

          HADİS ( Müslim, İman 164 ): BİZİ  ALDATAN  BİZDEN  DEĞİLDİR.

          HADİS: Kişi DOST'UNUN ( ALLAH'ın ) yolundadır. O halde sizden her biriniz DOST  EDİNECEĞİ   KİMSEYE  DİKKAT  ETSİN.

          TAHA suresi, ayet 15: Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onun vaktini kullardan gizliyorum ki, HERKES  YAPTIĞI  İŞ  KARŞILIĞINDA CEZALANSIN. ( iyi ise mükafatı, kötü ise azap görsün.)

          Hz. MUHAMMED: Bir kimseyi inada kapılmış çekişmeci ve kendi görüşünü beğenmiş görürsen bil ki, onun ziyanı tamamdır.

          Hz. ŞEMS-İ TEBRİZİ: Ey insan! Kaf dağı kadar yüksekte olsan da, kefene sığacak kadar küçüksün. Unutma her şeyin bir hesabı var, ÜZDÜĞÜN  KADAR  ÜZÜLÜRSÜN.

 

                SENİ  ÖLÜME  GÖTÜRSE DE  DOĞRULUKTAN  AYRILMA.

                                                          Hz. ÖMER  

 

 İMAN ETTİK DEMEYİN….MÜSLÜMAN OLDUK DEYİN.

 

HUCURAT suresi, ayet 14: Bedeviler: " İman ettik.” dediler. De ki: Siz iman etmediniz. Ancak " Müslüman olduk " deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. EĞER  ALLAH'A ve  RESULÜ'NE  İTAAT  EDERSENİZ ALLAH, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez! Çünkü ALLAH Gafur' dur, Rahim, dir.

          AHZAB suresş, ayet 36: ALLAH ve RESULÜ bir işe hüküm verdiği zaman, bir kadın ve erkeğe O  İŞİ  KENDİ  İSTEKLERİNE  GÖRE  SEÇME  HAKKI  YOKTUR.

Her kim ALLAH ve RESULÜ'ne karşı gelirse bir  sapıklığa düşmüş olur.

 

BANA GÖRE BU KUR'AN AYETİNİ BÖYLE ANLASAK  DAHA İYİ OLUR  DEYİP  ŞİRKE DÜŞÜP  MÜNAFIK OLMAKLA  ALLAH'I  KANDIRAMAYIZ….ANCAK  KENDİMİZİ  KANDIRIR, BEDEN BU DÜNYADA, RUHUMUZ DA  AHİRETTE ACI SONUÇLARINA KATLANIRIZ.

 

Hz.Fâtıma'nın künyeleri; Ümm'ül Hasan, Ümm'ül Hüseyin ve Ümm'ül Muhsin'dir.

Mübarek lâkabları ise; Sıddıyka (Gerçekleyen, özü-sözü tam gerçek olan), Mübâreke (Kutlanmış, kutlu olmuş), Tâhire (Tertemiz), Zekiyye (Arınmış), Râdıyye (Allah'tan râzı olmuş), Mardıyye (Allah râzılığını kazanmış), Muhaddise (Allah ilhâmiyle söz söyleyen), Betül (Arınmış), Zehrâ (Parıl parıl parlayan), Seyyide (Kadri yüce ve ulu) ve Meryem'ül Kübra'dır (Ulu Meryem).

          MAİDE suresi, ayet 16: O Kitapla ALLAH: RAZI  OLDUĞU  İŞLERİ  YAPAN  KİMSELERİ  KURTULUŞ YOLLARINA  İLETİR ve kendi izni ile onları karanlıklardan aydınlığa çıkararak yolun en doğrusuna ulaştırır.

Can dostlarım!

Gazetede köşe yazarı olan ve televizyonlarda dini programlar yapan Ayşe SUCU  kardeşimin 29 Nisan Pazartesi günkü yazısını sizlerle paylaşmak istiyoruz.

          Körü körüne inanç ve bağlılıktan fayda beklemek safdillik olur. Akıl ile dini karşı karşıya koymanın temel nedeni, imanın ya da reddedişin kalkış noktasının akıl olmasındandır.

" Bana eşyanın hakikatini göster " duasını dilinden bırakmayan Peygamberin bağlıları arasında bulunan ve fakat hiçbir tahkike başvurmaksızın, ne yaptığını bilmeyen "taklitçi” zihniyet beni hep korkutmuştur. Aynı şekilde, hiçbir ARAŞTIRMADA BULUNMAKSIZIN dine mesafe koyan veya reddedenler de…..

İçinde bulunduğu ortamın insanı olmak, Necip Fazlı'nın ifadesiyle " kalabalıklardan biri " olmak, bukalemun gibi ortamın rengine bürünmek, VAHYİN ANA ESPRİSİNE AYKIRIDIR. Düşünen, akıl eden insanadır hitap…Farklılığı ortaya çıkaran, uykuyu ibadetten hayırlı kıldıran o şey fikri çiledir. Hz. Peygamber, " alimin uykusu, cahilin ibadetinden hayırlıdır " ( buna diplomalı cahiller de dahildir ) derken tam da bu espriyi ortaya koyar. Düşünce insanı olmak zordur, yolu yokuşludur; çileli bir ömür gerektirir.

Hiçbir baskının önünde EĞİLMEZ hakikat yolcusu, ruhu özgürdür. Büyük mütefekkir Muhammed İkbal " bilgi için yapılan bütün arayışlar, bir tür dua şeklidir " der ve kutsar fikri yolculuğu. Çabaya, emeğe, çırpınışa saygı duyulmaz mı? İnsanlığa hiçbir faydası olmayan, fikri ve zihni bir çabanın içinde bulunmamış, tembel, asalak, işe yaramayan biriyle, hakikat arayışıyla ömrünü tüketen bir insanı aynı kefeye  koyabilir miyiz? İnançlı olmanın " uydum kalabalığa " anlayışı olmadığını söylemektir. İnançlı olmanın sıradan değil, tam tersine, sıra dışlılık olduğunu söylemektir. İman ettikten sonra şimdi, ESAS  SORUMLULUĞUN  BAŞLADIĞININ  FARKINA  VARMAK  VE  O  SORUMLULUĞUN  GEREKLERİNİ

YERİNE GETİRMEKTİR.  

 

 İMAN ETMEK

HAKKI YILMAZ'ın TEBYİNULKURAN'da açıklanan İman Etmek.

Âyetin beyanına göre hüsrandan, kayıptan-zarardan kurtulacakların başında iman edenler gelmektedir. İman Allah'a ve O'nun vahyettiklerinin doğruluğuna inanmak olduğuna göre, bu Âyetteki iman kavramının izahı için çok geniş bir açılıma gerek olmadığı, ilk Sûreden bu Sûreye kadar verilmiş olan ilkelerin çizdiği sınırların yeterli olacağı kanısındayız. Kısaca özetlemek gerekirse, iman edenler kategorisiyle "o ana kadar vahyedilmiş olan Âyetlerle ortaya konan ilkelere, verilen bilgi ve haberlere olan iman ve bu imana sahip olanlar" kastedilmektedir.

Bilindiği gibi Kur'ân'ın temel tezi, İslâm'ın da özü olan tevhîd ilkesidir. Bu ilke dinin tamamına inanmayı ve dine ait bütün ilkeleri hayata geçirmeyi gerektirir. Dolayısıyla tevhîd inancı,insan davranışlarına anlam kazandıran en üstün değer olup sağlam karakterin ve temiz bir hayatın temelidir. Bu nedenle; iman kavramıKur'ân'ın bütün Âyetleri ışığında enine boyuna incelenip öğrenilmeli ve en önemlisi de şirkten arındırılarak hayata geçirilmelidir. İmanın tanımı sadece Allah tarafından ve sadece Kur'ân'da yapıldığı için biz de bu Âyetteki imanın sınırlarını bu Âyetin vahyolunduğu zamana kadar inmiş olan Kur'ân Âyetleri ile belirlemeyi uygun görmekteyiz.

SÂLİHÂTI İŞLEMEK:

عملواالصّلحات- amilu's-sâlihâtı = sâlihâtı işleyenler ifade kalıbı Kur'ân'da toplam 62 Âyette yer almıştır. Bu kalıbın pek çok meal ve tefsirde olduğu gibi "amel-i sâlih işleyenler" şeklinde çevrilmesi yanlıştır.

اصلاح - islâh sözcüğünden türemiş olan sâlihât düzeltmek demektir. Sâlihâtı işlemek ise "bozuk olan şeyi düzeltmek, düzelticilik yapmak, düzeltmeye yönelik işler" yapmak anlamlarına gelir.

Kur'ân, bozuklukları düzeltme faaliyetinde bulunanları tek kelime ile ifade etmiş ve bu kimseleri muslih olarak isimlendirmiştir. (Bakara Sûresi'nin 11, 220; A'râf Sûresi'nin 56, 85, 170; Hûd Sûresi'nin 117 ve Kasas Sûresi'nin 19. Âyetleri.)

Diğer taraftan da Kur'ân, bu Âyette geçen "hakkı ve sabrı tavsiyeleşme"yi, Bakara Sûresi'nin 277. Âyetinde geçen "namaz kılma ve zekât verme"yi, Hûd Sûresi'nin 23. Âyetinde geçen "edep ve gönülden Allah'a boyun eğme"yi belirtilen Âyetler içinde ayrı ayrı zikretmek sûretiyle "sâlihât"tan ayırmıştır. Yani "hakkı ve sabrı tavsiyeleşme, namaz kılma ve zekât verme, edep ve gönülden Allah'a boyun eğme" gibi hasenat, Kur'ân'a göre sâlihât' tan sayılmamaktadır.

Kur'ân'daki bu hususlar dikkate alınarak "sâlihât" konusunda şunları söylemek mümkündür: Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek sâlihâtı işlemek değildir. Ama öğüt verme yolu ile namaz kılmayanı namaz kılar hale getirmek, zekât vermeyeni zekât verir hale getirmek, oruç tutmayanı da oruç tutar hale getirmek, sâlihâtıişlemektir. Bu kavramı toplumsal boyuta taşıdığımızda, bulunduğumuz zaman ve zeminde adlî, idarî, siyasî, iktisadî ve benzeri alanlarda her türlü bozukluğun düzeltilmesi için gösterilecek çaba, yapılacak uygulama, sâlihâtı işlemektir.

Bu konuda, "dışa yansımayan işler" demek olan hasenat ile sâlihât arasındaki fark iyi anlaşılmalıdır. Rabbimiz de bu iki konu arasındaki farkı, her bir haseneye on karşılık verirken (En'âm Sûresi'nin 160. Âyeti), Sâlihât karşılığında cenneti vaat etmek sûretiyle çok açık bir şekilde belirlemiştir. (Bakara Sûresi'nin 25, 82; Nisâ Sûresi'nin 57, 122, 124; Hûd Sûresi'nin 23; İbrâhîm Sûresi'nin 23; Kehf Sûresi'nin 107. ve daha birçok Âyet).