İNSAN – MÜSLÜMAN
– MÜMİN – KUL 26.3.2014
Bismillahirrahmanirrahim!
Rehberimiz KUR'AN, mürşidimiz Hz. MUHAMMED ( s.a.v )
dir. " ÖRNEK ALAYIM ÖYLE
OLAYIM " diyeceğin tek varlık Hz. MUHAMMED Efendimizdir.
KUR'AN'I OKUMAK
DEĞİL, YAŞAMAKTIR ÖNEMLİ
OLAN.
RABB'İM doğruda olanı BİLİR, doğruda
olanı GÖRÜR. Öyle kulun ELİ; RABB'İN
ELİDİR, RABB'İN DİLİDİR,
RABB'İN GÖZÜDÜR.
Dünyaya gelen her insan HALİFE
olamaz, önce KULLUK MERTEBESİNE çıkacak, imtihanlarını verecek ve sonra HALİFE
olmaya hak kazanacaktır. Bununla ilgili bir ayeti yazalım.
NUR
suresi, ayet 55: ALLAH'ın, sizden İNANIP İYİ ve
YARARLI İŞ YAPANLARA
vaadi şudur: önceki kavimleri nasıl yeryüzünde hakim kılmış ise,
onları da yeryüzüne egemen kılacak, kendileri için seçip razı olduğu dinlerini
de güçlendirecek, KORKUYLA DOLU HAYATLARINI DAHA
SONRA GÜVENLİ BİR
HAYATA DÖNDÜRECEKTİR. Çünkü onlar, BENİ GEREKTİĞİ GİBİ
TANIR, YALNIZ BANA KULLUK EDER ve BANA
HİÇBİR ŞEYİ ORTAK KOŞMAZLAR. Artık bundan böyle KİMLER
KÜFÜRDE DİRENİRSE, ONLAR FASIKLARIN
TA KENDİLERİDİR.
Dünyaya gelmeden önce ezel aleminde
ALLAH'ım ile AHİDLEŞTİK ve ANDIMIZI
verdik.
AHDİMİZ: Yaratılmışlığa ilk adımda
RESULÜ'NE UYULACAĞI SÖZÜDÜR.
ANDIMIZ: KUL olmanın ANDINI verdi isek ezelde, kulluk haline gelip
buluşuruz güzelde.
KUL: Kulun diğer manası, kül…! KÜL: " OL " un olma halidir. Tanrı önce
" OL " DER, sonra kül eder: " KÜL " DEDİĞİNDE KENDİ
VARLIĞINA KATAR. Kendinden
kendine sor KENDİNDE VAR
OLAN'I GÖR. Çarşı pazar
dolaşma " Arayım " diye, var olanla
dalaşma " BULAYIM …” diye…SENSİN
YARATILAN, SENDE YARATAN. VARLIK, YÜCE'nin ZATI'nda: VARLIK, YÜCE'nin
SIFATI'nda:
VARLIK, YÜCE'nin " OL " DEDİĞİNDEDİR. ALLAH'ımın ZATI'nda
varsın, SIFATI'nda şu anda var mısın? ELBET VARSIN, çünkü sen " OL " DEDİĞİSİN, O'nun
NUR'undan verdiğisin. ZATI'nı bildikte;
TEK'lik değil, KÜL olduğunu görürsün. TEK'lik odur; KÜL olmak
ZATI ile SIFATLARINDA BİRLEŞMEK.
Dünyaya gelmemizin asıl sebebi İNSAN olabilmektir. Her
insan, insan olabilme bilgisi ve yeteneği ile yüklenmiş insan müsvettesi olarak dünyaya gelir. ALLAH'ımın emirlerini
yerine getiren kişiler insan olur ve RABB'ine kavuşur. Nasıl insan olunacağı
bilgisini ALLAH'ın bize bildirdiği Ayetler ile size aktarmaya çalışacağız.
YUSUF suresi,ayet 103
: Sen hırslanasıya istesen de, insanların çoğu inanmayacaklardır.
Evet
insanların çoğu inanmak istemiyorlar çünkü hiç ölmeyeceklerini sanıp dünya
menfaatlerine hırsla sarılıp onları putlaştırıyorlar. Halbuki dünyanın geçici
olduğunu şu ayetle anlıyoruz.
EN – AM suresi, ayet
32 : Şu iğreti, basit hayat bir oyun ve eğlenceden başka şey değildir.
Sakınıp korunanlar için ahiret yolu elbetteki daha iyidir. Hala aklınızı
işletmeyecek misiniz ?
İnsanlık mertebesine çıkamamış kişilere de, bakın ayet nasıl hitap
ediyor.
FURKAN suresi, ayet
44 : ( Enfal 55 – 56 ) Yoksa sen bunların çoğunun işittiğini, akledip
düşündüğünü mü sanıyorsun ! Onlar hayvanlar gibidirler, hatta yolca, hayvanlardan
da şaşkındırlar.
Kardeşlerim, dünyada ve göç ettiğinizde ( öldüğünüzde ) size nasıl hitap
edilip davranılmasını siz belirliyorsunuz. ALLAH'ın emirlerini yerine getirmeye
gayret edip hallendiğinizde size insanca hitap edilip davranılır, ama kendi
kafanızca insana yakışmayacak şekilde davranırsanız, hem dünyada hem de hakikat
aleminde ayette yazılı olduğu gibi layık olduğunuz şekilde hitap edilir ve
davranılır, acı sonucuna da katlanırsınız. Belki bulunduğunuz mevkiler yüzünden
sizin yüzünüze olumsuzluklarınızı haykıramazlar ama, o mevkiden ayrıldığınızda
layık olduğunuz davranışla karşılaşırsınız, bunu şimdi etrafımızda sık sık
görüyoruz. Unutmayın hakikat aleminde torpil ve rüşvet geçmez.
EN-AM suresi,ayet 116
: Yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyarsan seni ALLAH yolundan
saptırırlar. Sadece sanıya uyarlar onlar ve sadece saçmalarlar.
İnsan
nedir onu şu güzel cümlelerle tarif edelim. ( İnsan RABB'imin sözüdür, gözüdür,
insan olanın hazzıdır. O'nun ile kendinde buluşmak, halk için HAKK'la çalışmak
RABB'imin muradıdır. İnsan aklı : HAKK ile bir olanı, HAKK'la beraber, halkla
çalışanı bilmeli, bulmalı, RABB'imin rızasına uymalı. Mutlu insan ; kutlu
insandır. Umutlu insan ; kendinde olanı bilen insandır. Bende O'nun ( ALLAH'ın
) sözü varsa O'nun ÖZ'ü vardır. Yeter
ki, O'nunla buluşabilelim, O'nunla O'nun için çalışabilelim. Sadece HAKK adına
çalış, olacak her şeyi HAKK'tan bekle.)
Hak yolunda eğil, ne
var ki kul önünde dik dur ! Baş yalnız ALLAH'ıma eğilir, çünkü kutsaldır.
Her insan sevgi ile
yaratılmıştır, her yaratılanın içinde iyilik vardır, ÖZ'de hiç kimse kötü
değildir. Zaman içinde yaşadıklarıyla sevginin üstü küllenmiştir. Bizlerin
vazifesi bu kişilerin küllerinin atılmasına ve sevginin tekrar yaşanır hale
gelmesine yardımcı olmaktır.
MÜMİNUN suresi,ayet
12 :Yemin olsun ki, biz insanı topraktan oluşan bir özden yarattık.
Bu
güne kadar bu ayeti herkes yanlış yorumladı, yaratılan bedendir, RUH'umuz
yaratılmadı çünkü ALLAH'ın kendinden bize üflediğidir. Bedenin maddesi de
toprakta bulunan elementlerdendir, ayeti
dikkatlice okursanız bu gerçeği anlarsınız. ALLAH HAY sıfatıyla daim diridir ve
hiçbir zaman ölmeyeceğine göre, bizi de kendi NUR'undan yarattığına göre biz de
hiçbir zaman ölüp yok olmayacağız. Beden bu dünyada kullandığımız bir
elbisedir, öldü denilen, bu bedenden çıkıp asıl yurdumuz olan mana alemine
yükselmemizdir.
Üniversite bitirmek insanı insan yapmaz, üniversite kişiye
insan olmanın yollarını öğretir. Yüksek tahsilli olmak, zengin olmak, makam
sahibi olmak, şöhretli olmak, o kişiye başkalarını hakir görme hakkı vermez,
bunu ancak zayıf kişiliği olan ne oldum budalası sonradan görmeler yaparlar.
Her zaman ; ne idim, ne oldum, ne olacağım diye düşünmeli.
Geçmişimiz ile övünüp kendi nurumuzu harcamayalım. Ben paşa
torunuyum, annem saraylı eşrafından idi, dedem şeyhmiş, bunlar boşuna
övünmelerdir ve kişiyi benliğe sokar. Onlar öyle olup bir isim bırakmışlar,
mühim olan sen neler yaptın? Yaptıkların kendin için mi ? cümle için bir şeyler
yapıyor musun ki, göç ettiğinde seni ansınlar ve gönüllerde unutulmadan
yaşayasın. Aşağıda yazdığımız ayetlerde nasıl davranmamız gerektiği açıkça
belirtilmiştir.
ALİ İMRAN suresi,
ayet 17 : ( Nisa 36, Furkan 63 den 75 e kadar, Beyine 7, İnşirah suresinin
bütününü okuyun lütfen.) Kullar ki sabredenlerdir, özü-sözü doğru
olanlardır, Hak huzurunda duranlardır, nimet ve imkanlardan başkalarını
yararlandıranlardır ; seherlerde, bağışlanmak için yakaranlardır.
İnsan
olabilmemiz için önce ALLAH'ın bizden neler istediğini ve nasıl davranmamız
gerektiğini öğrenip bunlar üzerinde düşünüp nedenlerini bulmamız gerekir.
ALLAH'ım bizden taklidi iman'ı istemiyor. Bazı şeyleri yapmayı sevmesek de,
nedenlerini araştırdığımızda onun öyle
olması gerektiğini anlarız. ALLAH'ın bizden istediklerini severek yapmaya
gayret edelim. Önce sevgi nedir ? Onu araştırıp öğrenmeliyiz. Sevgiyi besleyen
unsurlar nelerdir ? Kendimizi yeterince seviyor muyuz ? Kendimizi gerçekten
sevmeden başkalarını sevebilir miyiz ? Saygı sevgiyi besler, öyleyse önce
kendimize karşı saygılı olmaya, sonra da yaratılmış her zerreye saygılı olmaya
mecburuz. Unutmayalım ki, seni sevgisinden YARATAN, senin dışında olan her
şeyi de sevgisinden yarattı. Bir kişiyi sevmesek de ( ki o bizim eksiğimiz
ve ayıbımızdır ) ona saygı göstermek mecburiyetindeyiz. Etrafımızda sıkça şu
sözü duyuyoruz "yapmak istiyorum ama içimden gelmiyor ". Sen yapmak için gayret
et ve ALLAH'ımdan yardım dile bak nasıl yaparsın. Yapmazsan sonucuna hem bu
dünyada hem de hakikat aleminde katlanmak mecburiyetinde kalacaksın. Herkes
tarafından sevilmeyi sayılmayı istiyorsak önce biz sevmeli ve saymalıyız ki, yolladığımız
bu pozitif enerji kendimize dönsün. İki dağ arasına gidin ve bağırın neyi
söylerseniz aynısı size akseder. Aynanın karşısına geçin ne yaparsanız eksiksiz
olarak onu görürsünüz.
Bütün problem kendimizi et kemik yığını olarak
görmemizdendir. Halbuki biz bu görünen biz değiliz, bedenlerimiz dünyada
iken kullandığımız bir elbisedir. Öyleyse hepimiz ne olduğumuzu düşünüp
bulmalıyız, dünyaya geliş sebeplerimizden biri de budur. KENDİNİ BİLEN RABB'İNİ BULUR. Bedenlerde ayrı ayrı görünsek de,
aslında BİR bütünün parçalarıyız, tek BİR bedeniz. Karşımızda sevmediğimiz
kişinin aslını düşünün, kimi sevmediğimizi ve kime kötülük yaptığımızı
cesaretle düşünün…………..irkildiniz değil
mi?
Gökte aradığın bak, bedene, ismin arkasına saklanmış
canlı canlı karşında duruyor. O'nu önce kendinde ara bul, sonra da gördüğün
görmediğin her yerde O'nun olduğunu bil artık.
" Hiç ummadığımız zamanlarda imanımızın tam olup olmadığını
ve sıyrıldığımız olumsuzlukları tekrar yapıp yapmadığımızı ölçmek için ALLAH'ım
bizi imtihana çeker.”
Kendimizi bilebilmemiz ve yaşarken ALLAH'ı bulabilmemiz için O'nun 99
ismini ( Esma-i Hüsna )halimize vermeliyiz. Affedicilik sıfatını kendimizde
yaşanır hale getirmezsek yani kişileri affetmezsek ne kadar Hak yolunda oluruz
ki ? " Hiçbir günah benim affımdan büyük değildir "diyor ALLAH'ım. YARATAN bizi
affediyor da biz ALLAH'dan büyük müyüz ki, affetmiyoruz. Gelin 99 ismini
anlamları ile öğrenip çok geç olmadan onları uygulayalım ki İNSAN olmaya hak
kazanalım.
A'RAF suresi,ayet 55
: RABB'inize ; boyun bükerek, gizlice / ürpererek yakarın. O, haddi
aşanları / azmışları sevmez.
Evet,
ibadetlerimiz gösterişten uzak olmalıdır. İbadet ALLAH ile kulu arasındadır.
Bir ayette : " ve onların ibadetleri yüzlerine vurulacaktır " deniyor. Bu konuda
yorum yapmak istemiyoruz, ne demek istediğimizi herkes bulunduğu makamdan
anlar. İbadet nedir ? neler ibadetten sayılır, bunu iyice araştırmakta yarar
vardır.
Hiç düşündünüz mü niye ALLAH'ım sık sık FATİHA'yı okumamızı
istiyor ? Okuduğunuz hangi dua olursa olsun, muhakkak onun Türkçe anlamını
okuyup üzerinde düşünün ve o duayı okurken anlamını düşünerek okuyun.
Fatiha'nın ilk 4 ayetinde YARATAN kendini anlatır. 5-6-7. ayetlerinde ise insan
ALLAH'a dilekte bulunur, O'na söz vermiş oluruz. Yalnız O'na ibadet
edeceğimizi, yalnız O'ndan yardım dileyeceğimizi, bizi O'nun doğru yola
ileteceğini bildiğimizi ve bizim de öyle davranacağımızı ALLAH'a söz veririz,
yani dünyaya gelmeden önce verdiğimiz
sözü yenileriz. Öyleyse her anımızda yalnız ALLAH'a inanmamız, güvenmemiz ve
yalnız ALLAH'dan yardım dilememiz gerekiyor. İnsana inanır, güvenir, yardım
dilersek yanlış yapmış oluruz. İnsan bir vasıtadır, O dilemeden insan parmağını
dahi oynatamaz. Biz ALLAH'tan dileriz, O hangi kulu vasıta ederse onunla
isteğimizi verir. Kırmamak kadar kırılmamak da önemlidir. Karşımızdakinden bir
şey beklediğimiz müddetçe hep kırılırız, kimseden selamdan başka bir şey
beklemeyin ki, kırılandan olmayasınız. Çok ince bir nokta: ALLAH'dan başka
kimseye güvenmeyeceğiz ama her yaratılanı YARADAN'dan ötürü seveceğiz.
Kendinize dahi ALLAH adına güvenin . İzah edelim : Kendiniz bağırmayacağım
diyorsunuz, bir bakıyorsunuz istemediğiniz halde bağırmışsınız, sigarayı
içmeyeceğim diye yemin ediyorsunuz bir müddet sonra yine içiyorsunuz. Unutmayın
nefislisiniz, karşınızda olan kişi de nefislidir, herkes her an hata yapabilir,
günah işleyebilir, istemese dahi istemediği şeyi nefse uyup yapabilir. Öyleyse
her an yalnız ALLAH'a inanmamız, güvenmemiz ve yalnız ALLAH'dan yardım
dilemeliyiz. FATİHA suresi bize hep bunu hatırlatır ve böyle davranmamızı
ister.
TEĞABUN suresi, ayet
13 : ALLAH…….İlah yok O'ndan başka ! Yalnız ALLAH'a güvenip dayanır iman
sahipleri.
ADALETİ VİCDANINDA ARA ! ALLAH KORKUSU
VERİRSE KAÇ.
ALLAH'ım kimseyi ayırmaz kayırmaz çünkü adildir. Bizler nedense
yakınlarımızı kayırırız, kim olursa olsun doğru neyse onu yapmamız gerekir. Her
olayda " önce, cümle !..” dersek, adaleti gönlümüzde buluruz. Güçlüyüm
diyorsak, zayıf olanı korumalıyız. Zayıfa kuvvet gösterip " güçlüyüm " dersek;
gücümüzden, kendimiz şüpheye düşmüş oluruz.
NAHL suresi, ayet 90: Şu bir
gerçek ki ALLAH; adaleti, iyi ve güzel davranmayı, akrabaya vermeyi emreder.
Tüm pisliklerden / edepsizliklerden, kötülükten, azgınlık-doymazlık ve
kıskançlıktan yasaklar. Düşünüp ibret alırsınız ümidiyle size öğüt veriyor
( Dost, yerini bilendir ! Dost, kulunu sevendir ! Dost,
ayıbını örtendir ! Dost, eksiğini tamamlayandır. Dost sevilir yerilmez !
Dostluk asla silinmez ! Kul-kul ile bölünmez,” hatası var !” denilmez !
Unutmayın, hatasız kul olmaz ; hata olmadan , kul kendini bulmaz.)
Kendinizle dost olmadan etrafınızla dost olamazsınız. Gerçek
dost nasıl olur : Dost canını, kanını, malını feda edendir, günahına sevabına
ortak olandır. Sende bir hata görüp söylemeyenden uzak dur, o senin gerçek
dostun değildir. Dostunuzu başınıza bir olay geldiğinde tanırsınız ancak.
Arkadaş ; sizde yiyelim içelim, bizde oynayalım diyen ve başınıza bir olay
geldiğinde sizi terk edendir. Gerçek dost ise, kabahatli olsanız bile sizi terk
etmeyip her an her şartta yanınızda kalandır. Bir bakın etrafınıza kaç tane
dost diyebileceğiniz kişi vardır ? Dost görünen münafıklar için bakın ayet ne
diyor.
MÜCADİLE suresi, ayet 15 : ALLAH,
onlar için şiddetli bir azap hazırlamıştır. Ne kötüdür onların yapmakta
oldukları.
AHZAB suresi, ayet 70
: Ey iman edenler ! ALLAH'tan korkun ve sağlam söz söyleyin.
ALLAH'ıma sığınan, asılmaya götürülse, yalana baş vurmaz. Doğru insanın,
insanlardan saklayacağı bir şeyi olmaz.
KENDİMİZE KARŞI DÜRÜST
OLMADAN, ETRAFIMIZA KARŞI DÜRÜST OLAMAYIZ.
Başına ne gelirse gelsin, hangi zorlukla karşılaşırsan karşılaş, doğru
yolda yürümeye devam et. ALLAH ADI'na attığın adımını asla geri çekme.
Etrafımızda yaşanan nefreti ortadan kaldırmak için, önce içimizde olan her
türlü nefreti yok etmeliyiz.
ALLAH'ı dünyada bulmak ve O'nun istediği gibi bir hayat
yaşamak istiyorsan eğer; başkasını değiştirmeye değil, kendi hayatını
YARATAN'ın istediği şekilde değiştir. Bir şeyin olmasını istiyorsan önce ALLAH'ımın
emrettiği gibi elinden gelenin en iyisini yap, sonra ALLAH'a havale et, senin
için en iyisinin olacağını bilerek geleni kabullen.
Biliyoruz ki doğmayan her zerre eğitimsizdir. Dünya, her
zerrenin eğitim merkezidir. Dünyaya geldik gideceğiz diye düşünmeyelim, dünyaya
kendimizi bilmeye YARATAN'ı bulmaya geldik. Öyleyse; Geldik bulacağız,
bulduğumuz ile olacağız, öylece döneceğiz diye bilelim. Dünya mülkünün; ne
sahibi, ne kiracısıyız……olsa-olsa emanetçisiyiz. Biz dünyada ne için
hazırlanırsak; o yolu bulur, o mevkiyi alırız. Kulun dünyadaki hali, ahiretteki
mertebesidir. Ne kadar severse o kadar sevilir, sevildiği kadar dua alır,
aldığı dualar onu yüceltir.
Edep; edepsizin- edepsizliğine, sabır ve tahammül etmektir. Saracağımız
her yara, kendimizin olduğu zannını versin ! Soracağımız her soru, kainatı
ilgilendirsin ! Sadece tevazu, edep, hoşgörü; belleğimizi, her zerresi ile
zaptetsin. Saygıyı, zordan değil gönülden geldiğince gerçekleştirelim. ( "HAY”
diyelim, saymayı önce kendimize ödeyelim ! Kendi-kendini saymayan, çoklukta
güzele uymayandır.)
A'RAF suresi, ayet 56
: Yeryüzünde, orası barışa kavuştuktan sonra bozgun çıkarmayın. Ürpererek
ve ümit ederek dua edin O'na. Hiç kuşkusuz, ALLAH'ın rahmeti güzel düşünüp
güzel iş yapanlara çok yakındır.
Ayetten de anlaşılacağı gibi fesat çıkarmak günahtır. Aynı şekilde
dedikodu da büyük günahlardandır. Başkası hakkında olmuş bir şeyi söylemek
dedikodudur, olmamış bir şeyi söylemek iftiradır. Bugün size başkasının
dedikodusunu yapan kişi, yarın sizin dedikodunuzu başkalarına yapacaktır.
Gördüğünüz, duyduğunuz olumsuzlukları örtünüz ki, ALLAH da sizin
olumsuzluklarınızı örtsün.
HUCURAT suresi, ayet
12 : Ey iman edenler ! Zandan çok sakının çünkü zannın bir kısmı günahtır.
Sinsi casuslar gibi ayıp aramayın. Gıybet ederek biriniz ötekini arkasından
çekiştirmesin. Sizden biri ölmüş kardeşinin etini yemek ister mi? Bakın bundan
iğrendiniz. ALLAH'dan korkun. Hiç kuşkusuz, ALLAH tövbeleri çok kabul eden,
rahmeti sonsuz olandır.
ENFAL suresi, ayet
50-51 : Bir görseydin o küfre sapanları ! Melekler canlarını alırken
onların yüzlerine ve arkalarına vuruyorlardı : " Yangın azabını tadın.” İşte
bu, ellerinizin önden gönderdiği şeyler yüzündendir. ALLAH kullara asla
zulmetmez.
Ayetlerden de anladığımız gibi ALLAH'ın bizden istediklerini öğrenmez,
kafamıza göre hareket eder günah işlersek, ölümümüz de ayette yazılı olduğu
gibi olur.
Hata işleyenin hatasını yüzüne vurmayalım,” vurmazsam,
düzeltmez !” demeyelim. Her kul, YARATAN'ı bilir. Gören O'dur, düzeltecek olan
da O. Öyle sevaplar vardır ki, cümle hataların affını getirir: öyle hatalar
vardır ki, cümle sevabı götürür.
ANKEBUT suresi, ayet
42 : ALLAH onların, kendisinden
başka ne gibi bir şeye yalvardıklarını / kulluk ettiklerini bilir. O'dur AZİZ,
O'dur HAKİM.
SEBE suresi, ayet 25
: ( Casiye 15-22 ) De ki :” Bizim işlediğimiz suçlardan siz sorumlu
olmayacaksınız; biz de sizin yaptıklarınızdan sorguya çekilmeyeceğiz.
FURKAN suresi, ayet 71 : Kim
tövbe edip barışa yönelik iş yaparsa, hiç kuşkusuz tövbesi kabul edilmiş olarak
ALLAH'a döner.
HER İŞE BAŞLARKEN
ALLAH'IMIN ADI'YLA BAŞLARSAN, YANLIŞTAN DÖNERSİN.
Hizmet, kulun-kulluk görevidir, mükafatı gönül yapısına kaydolur.
Korumak: kulluğun ve yaratılmışlığın asıl görevidir. ALLAH'ım kuluna
kaldıramayacağı yükü vermez. Kulun vazifesi, HAKK'ın EMRETTİĞİNİ yapmaktır.
Yumuşak olmayı kendimize vazife bilelim, " ALLAH'ım, GÜC'üne dayandım” diyelim.
Kuvvetini de, gücünü de verir.
(
Huyunu değiştiremezsen, yolunu değiştir! Hata sana kolay geliyorsa devamı
gerekmez. Kolaylık hatadan kaçana verilir. Her hata, bir kuldan
uzaklaşmana malolur. Hayra
inanıyorsak, her zaman huzurlu oluruz. Huyun yozu, her hale uymuyor diye
bakandır. Huyun en güzeli: huysuza, " sen güzelsin !” diyebilendedir, huysuzda
güzeli bulabilendedir, düğümü çözmesine yardım edebilendedir.)
Olmayana gönül takarız niye, olmayan da ALLAH'ımdan değil mi
? Olmayışı da bizim hayrımızadır bunda hiç şüphe etmeyelim. Her olmayan, günün
aydınına açılan kapıdır. Kulun hayrına olan kapı, açılır. YARATAN'a niyaz eden
kuluna, ALLAH'ım KORUYUCU gönderir.
ENFAL suresi,ayet 47:
İnsanlara çalım satarak, gösteriş yaparak yurtlarından çıkan ve ALLAH
yolundan alıkoyanlar gibi olmayın. ALLAH, onların yapmakta olduklarını
çepeçevre kuşatmıştır.
ALİ İMRAN suresi,
ayet 104 : İçinizden hayra çağıran, doğruyu-güzeli emreden, kötü ve
çirkinden alıkoyan bir topluluk olsun. Kurtuluş ve zafere eren işte onlardır.
(
Ümit edilenin olması, kulun mucize beklemesi, zayıflık değildir. ALLAH'a olan
imanın yüceliğini gösterir, yalnız O'ndan beklediğini bildirir. İnananlar
O'nundur, O'nadır; inandı isen, O'ndandır. Soğuk-sıcak verecek, güzel-çirkin
görecek, tatlı-acı yiyecek,” hepsi güzel ! " diyecek; o zaman, kulluğunu
bilecek.
Bilelim ki her kulu, birbiri ile imtihana tutulur. İmtihan
talep edene değil, layık olana verilir. Dünyaya gelen her insan imtihandan
geçer, imtihanın neticesi eline verilir. Eğer gam ile karşılarsan,” ne oldu
halim ?...” dersen, imtihanı kaybetmiş olursun.” ALLAH'ımdan geldi, beni denedi
! " dersen, gelenden hayır beklersen, netice aydın olur. ALLAH'ım her an bizi
gözlüyor,çağır YARDIMCI gönderir. Sebep sormayalım, " neden oldu? " denilmesin
! Hikmetinden sual edilmez, edilse de açılmaz.
İnsan
olan kimseyi aldatmaz ve kendisinin de aldatılmasına müsaade etmez. Bir kere
aldatılabilirsin, ikinci defa aldatılırsan bil ki suç sendedir. İnsan olan,
kendisine yapılmasını istemediği hareketleri başkasına yapmaz, kendisi için
istediği şeyleri cümle için ister. Başkalarını kandırabilir, kendinizi de
kandırabilirsiniz ama ALLAH'ı asla kandıramazsınız, belki bu yazımızı okurken
AZRAİL size gelip,” haydi dünyadan ayrılma zamanı geldi " diyecek. Her
düşünceniz, niyetiniz, söyledikleriniz ve yaptıklarınız eksiksiz
kaydedilmektedir. Öldüğünüzde bunlar karşınıza çıkacak ve hesaba çekileceksiniz
bundan kaçış yoktur. Ölmeden önce her gün kendinizi hesaba çekip olumsuz
hallerinizi düzeltin ki, ALLAH'a temiz bir gönül ile gidesiniz. Aldatmak bizim
kuruntumuzdur. " Aldattım !..” der seviniriz, on defa aldandığımızı unuturuz.
Sakın, " beni aldattılar !...” deyip üzülmeyin! Çünkü ALLAH'ım,” aldattım !..”
diyenden on katını alır ; bir vesile ile ,” ALLAH KERİM !...” diyene verir.
BAKARA suresi, ayet
188 : Mallarınızı aranızda haksız ve uydurma yollara baş vuraraktan
yemeyin; bilip durduğunuz halde insanların mallarından bir kısmını günaha
saparak yemek için onları yargıçlara aktarmayın.
(
Niyetinin kötülüğünde,mecbur olup yaptığın iyiliğini görgüye veremezsin,
yaptığın kötülüğe iyiliği şahit gösteremezsin ! Yani, kötü niyetine örtü diye
yapılan iyiliğin, diyeti olmaz. ALLAH'ım örtü ile kuluna ölçü vermez, niyetini
tartar.)
KAİNATIN TÜM SIRRI
KUR'AN'DA YAZILIDIR.
Herkes bakar ama herkes göremez, bakmak başka görmek
başkadır, önemli olan görmektir.
BAKARA suresi, ayet 2
: İşte sana o kitap ! Kuşku, çelişme, tutarsızlık yok onda. Bir kılavuzdur
o, korunup sakınanlar için.
KUR'AN'ı okuyan hafız,” ALLAH'ımı andım !.....”der; ALLAH'ım,
okuyan-okumayan kulumun gönlünü gördüm der. Okumaktan maksat, ALLAH'ımı anmak
elbet. KUR'AN'ın verilişinin maksadı, ALLAH'ımın ADI yanında, yolunu
öğrenmektir. Sadece okumak yeter mi, ezbere bilmek bize yolu açar mı? Biliyoruz
ki KUR'AN'ın gayesi yol göstermektir. Niye ölüye okunur ? KUR'AN'ın yazdığı,
kulca tam açılmaz ! Çünkü, 99 u ahirete , biri dünyayadır. Onun için, ölüye 99
u okunur. YASİN, 99 u içine alır. Onun için ölünün bizden dileği
YASİN'dir. Unutmayın bu gün onların bizden bekledikleri YASİN, yarın göç
ettiğimizde bizim beklediğimiz olacaktır. Ne ekersek onu biçeriz, eğer sana
da YASİN okunmasını istiyorsan, şimdi sen onlara oku ki, sen öldüğünde sana da
okuyan olsun.
TEK beden olduğumuza göre, onlara YASİN okurken kendimize de
okumuş oluyoruz, yağmurun yağışını düşünün.
MÜZEMMİL suresi, ayet
4 : KUR'AN'ı ağır ağır, düşüne düşüne oku.
İslamiyetin şartları, KUR'AN'dadır. Resulümüz KUR'AN'da verilenin gününe
uymasını her mümin kuldan istedi, " zamana kendini uydur !...” dedi. Kendine
baktırmayacak şekilde cemiyete kendini uydur.” Müstesna olayım !.....” diyen,
kendine baktırandır. İstisnadan uzak tut kendini, yeter.
KAİNATIN BÜTÜN SIRRI, İNSANDIR ! HER
BEDEN BİR KAİNATTIR.
KIYAMET suresi, ayet
22,23,24,25 : Yüzler vardır o gün parıltılı, RABB'ine doğru bakan ve yüzler
vardır o gün, asık / buruk, kendisine bel kıracak bir hesap yöneleceğini
sezinler.
Kul-kul ise, kuldan kulu ayırmaz ! " kafir !...” dedikte ayırmış olmaz
mıyız ? Kulun niyazı, ALLAH'ıma gönülden varıştadır: onu da hiçbir kul çözemez,
kendinde dahi. KUR'AN'ın verdiğine uyarsak, ALLAH'ımın sesini onda duyarsak,
kulu-kuldan ayırmayız, çünkü, KUR'AN'ı ALLAH'ım verdi, " AYIRANA UYMAYIN !...” dedi. Eğer KUR'AN'ı kul yazmış
olsaydı,” neden ayırdı ? " diye sorgu bize düşerdi. Ölçüsü ALLAH'ımda olan her
şey, kulun sözünden uzak kalır. Senin mümin bildiğin, ALLAH'ımın NEZDİ'nde
mümin olmayabilir. Onun için her kulu mümin bil, harcayana dil uzatma.
Neyi-nerde harcadığını, neyi-nerde kazandığını sadece ALLAH'ım bilir. ALLAH'ım
kulları ile her an hemhal olur, KENDİNİ onlarda bulur. Yanılmayın, " onlarda
bulur " dedikte, kulun O'nu idrak
anıdır. Yoksa ALLAH'ım her an, mümin olsun-olmasın kulları iledir. Madem
öyledir, sohbeti kul ayırarak değil, kendimize ne almamız gerektiğini bularak
yapalım.
KULU SAY Kİ
SAYILASIN, CÜMLEMİZ DÜNYA KULLARINI KARŞILIKSIZ SEVELİM.
"Çok
bilirim, ALLAH'ımı anarım !.....” diyen, kendini ULU gören: yanılır, uçuruma
adım atılır.Hiç bir kul, mertebesini bilmez, ALLAH'ımın emrinden çıkmaz. Layık
olmayana mertebe verilmez: ALLAH'ımın yolunda mertebe alan, geri çevrilmez.
Mertebeye nasıl erilir ? merak edip sorana söyliyelim: sabırla, saygıyla,
merhametle, şefkatle, misafir sevmeyle, kul gönlü alma ile, kulun hatasını
kulun yüzüne vurmamakla, kendinden fazla başkalarını düşünmekle, ALLAH'tan
geleni bilmekle, kanaat etmekle, ULU'ları bilmekle ve ALLAH'ı sevmekle. Kendini
ALLAH'a adayan, kimseyi ayırmadan-kayırmadan kulunu severek hizmet eden her
kul; ister Hiristiyan, ister Budist olsun ; mertebesini alır.
Mantığımızı madde için kullanırsak, güzellikten uzak
kalırız, mantığımızı gönlümüze uydurmalıyız. İçimiz kaynarken,” hayır ! nevsime
değil, mantığıma uyacağım !.....”dersek, ilk savaşı içimizde yaparsak, güçlüğü
yenmiş oluruz, ilk savaşı kendi nefsimizde dış savaşı cemiyet içinde kazanmış
oluruz. Yoksa aklımıza geldiği gibi, nefsimize kapılıp savaşa atılırsak;
kaybederiz, sertliğin cezasını görürüz. Mantığımızı kullanıp, ALLAH'ıma havale
edelim ! ALLAH'ıma havale ettiğimiz her olayda; kulu aracı koymayalım, aracıyı
koyan biz olmayalım.
MÜMİN OLANIN NİYAZI,
CÜMLEYEDİR.
Mümin: sadece "YARATAN'ım !
" diyendir, VERDİĞİ'ne uyandır. Hz.MUSA'da mümin, Hz.İSA'da, Hz.MERYEM
de, cümle yaratılan da…….Mümin kul vardır, Müslim kul değil. Bin Müslim, bir
mümin edemez ! Mümin olmak,” Müslüman doğdum……” demekle değildir. Hiristiyan
olan ALLAH'ımın kulu değil midir ? Uyarsa, gönlünü duyarsa, " doğru olan,
budur!......” derse; ona mümin denir. Müslümanlık, gönüldedir. Mümin olmak el
bağlamakla değil, ALLAH'ıma gönül kapını açmakladır. Mümin olmak; ders almakla
değil, gönül koymakla olur. Dünya ile ahireti ayıran çoktur, ne var ki dünya
ile ahireti beraber yürütmek; kerametin en yüksek mertebesini bulmaktır. Şunu
bilin ki, dışarıda aradığın her sorunun cevabı senin içindedir, öyleyse bırak
dışarıda aramayı da kendine dön ve kendini tanı. Aradığın soruların cevabı
ancak içsel çalışma yaptığında, kendi içinde ne kadar derine inersen ve sen bu
cevapları almaya ne zaman hazır olursan, o vakit gelmeye başlar. Kendine dön,
içindeki sesi dinle ve onun rehberliğine güven. ( Kula yol göstermek, tenkit
ile olmaz: hatalı ameli, yüzüne vurulmaz ! Hatasını yüzüne vurursan, alacağın
cevap seni üzer. Kulun, yolunu almasını dilersen; yolunun güzelliğinden söz et
! Kırıcı olma ki, kırılmayasın ! )
ZİLLETE DÜŞEN, VARSIN DÜŞMANIN OLSUN, SEN
ONU TEKMELEME.
Aşını, eşini, düşünü dile verme, bunlar senin sırrındır. Sebebi ne
olursa-olsun beddua etmeyiniz, ettiğin beddua sana döner. ALLAH yoluna
gitmeyen, AŞK'ına düşmeyen: hiç değilse gönül kırmasın, kulluğundan olmasın.
SAFFAT suresi, ayet
13,14 : Düşünüp taşınmaya çağırıldıklarında düşünmüyorlar. Bir ayetle yüz
yüze geldiklerinde, dudak büküp eğleniyorlar.
Öyledir, olmayana meylederiz. Kendimizde olana sarılmayız da, olmayanda
saadetin olduğunu sanırız. Asıl olan bizde olanla yetinmektir. Günü gelende,
unutmayın ki her kul nasibi ne ise onu alır. Gece gündüz çalışsan da, uykudan
yoksun kalsan da ; nasibin ne ise, onu yersin. Darlıkta, darda olanın kaygusunu
duyalım. Duyalım ki, darda olana karşılık beklemeden yardım edebilelim. VEREN,
nasibini yakınlarınla paylaş diye verir.” Elmanın yarısı sende, yarısı bende
!...” diye gözümüz kalmasın ! " Yarım ye ! Yarın ne olur ?....” deme.
SEBE suresi, ayet 36
: De ki,” RABB'im dilediğine rızkı genişletip açar, dilediğine ölçülü verir
/ kısar. Fakat insanların çoğu bilmiyor.” ( Lütfen, Münafikun 10-Bakara
254,272-Yasin 47-Ali İmran 17 ayetlerini okuyunuz.)
"Yumuşak nasıl olalım ?......” derseniz, niyetine uymasa da, VEREN'in –
verdiğine şükrederek . Yumuşak olmayı deneyen , her olayı ALLAH'ıma havale edendir.
Kul oldukta, hatayı bedene maletmemek gereklidir. Yani,” ben
yaptım, ALLAH'ım öyle istedi ! " değil. ALLAH'ım senin hata yaptığını istemez.
Sana doğruyu göstermek için, hatanı yapmaya izin verir. Hatayı yaparken,
niyetini sen bilemezsin. Niyetin mantık ile düğümlenmeli, hata gördükte
uyarmalı. Kul, verileni ; niyete uymasa da kabul etmeli. ALLAH'ım , hangi
kulunu KENDİ'nden uzak görürse; kuluna- kulluğunu bildirmek, kendini buldurmak
için, devasız gibi görünen derde düşürür, " OL " DEDİĞİ'ni oldurur. Niyete göre
verseydi, her kulu dünya zengini olurdu. Hiçbir kul, yoksulluk dilemez. Onun
için, daha önce dedim; O, maddeyi dilediğine, manayı dileyene verir. Niyetini
ALLAH'a bildir, niyazını O duyar ! Niyetini, ALLAH'ımdan gayrı kimse veremez !
Aracı koyma, niyetini kuyuya bağırma, doğrudan ALLAH'ımdan dile ! Hiçbir olayda
hatalı aramayalım, bilelim ki olayları kul değil, ALLAH'ım hazırlar.ALLAH'ımdan
olan her olaya,” EYVALLAH !...” diyelim ve O'ndan gelenin hayır olduğunu
bilelim. Olaylar bizim yönümüzü buldurur, seven kulu buldurur. Her olayın daha
kötüsünü düşünelim, öyle duacı olalım.” En kötünün içindeyim !...” dersek;
ALLAH'ıma güç gelir, bize daha kötünün ne olduğunu gösterir. " Dert yok mu ?”
demeyin. Elbette var ! Dert için deva da var ! Yeter ki, yönelmeli, her yönde
ALLAH'ı aramalı !
FUSSILET suresi, ayet
34 : ( Mü'minun 96 ) Güzellikle çirkinlik / iyilikle kötülük bir olmaz.
Kötülüğü en güzel tavırla sav. O zaman görürsün ki, seninle arasında düşmanlık
bulunan kimse, sımsıcak bir dost gibi oluvermiştir.
Kahır
veren her olay; bizi yeniden oluşa götürür, her olayın sonunda bize bizi
buldurur. Kendimizi bulmamız, her hali bilmekle olur ! Bilmeden bulamayız,
bulmadan-olamayız, olmadan-sevemeyiz. Bendeki-benim noksanımdır, tamamlayacağım
sende gördüğüm ile, sendeki-senin noksanındır, tamamla bende gördüğün ile! Demek
ki her kulu, birbirine sadece aynadır. Her kul kendi noksanını kendi bulur,
çoklukta kolaylık olur. Çevrene bak göreceksin, yakınında olanlar ile kendini
bulacaksın ! Gördüğün hataları ile önce kendini silecek, sonra her olayın
yerini- zerre dahi olsa- değiştirilemeyecek halde göreceksin. İşte o zaman
kendine dönmüş olacak, ÖZ'ün ile buluşmanın hazzını tadacaksın.
SENİN AĞZINDAN
KÜFREDEN NEFSİNDİR, SENİN AĞZINDAN METHEDEN
ÖZ'ÜNDÜR.
"
Kulun yapısı, her an yenilenmekte ……”dedik, daha önce verdik. Her an ölür, her
an diriliriz. Bizim dünya ile kainat arasındaki irtibatımız, çeşitli akımlarla
yönetilir. Unutma ki asla yalnız değilsin, sende olanı bil ve O'nu kendinde
bul.
( Olgunluk; güzele-güzel demekle değil, her yaratılanda
güzellik aramaktadır.) Olgunluk; her olayı hoşgörü ile karşılamaktır, katı
geleni yumuşatmaktır. Olgunluk öfkeyi bastırır. Olgunluk; yolunu şaşana elini
vermek, önünden taşı almaktır. Olgunluk; sevmede, hatayı dürmede, yükseğe
koymada, geçeni unutmada.
LUKMAN suresi, ayet
18 : " Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme, yeryüzünde kasılarak
yürüme. Çünkü ALLAH, kurula-kurula kendini övenlerin hiç birini sevmez.
Öğrenmenin en iyi yolu öğretmektir. Öğrendiğini haline verirsen o bilgi
kalıcı olur. Her olgunlaşma safhasında, başarıdan önce ALLAH'ım bize bir sınav
gönderir. Zahmet olmadan Rahmet, hizmet olmadan Himmet gelmez. Her güzelliği
hak etmek için, layık olmak gerekir. Gerçeği yaşamak istiyorsan, dünyada iken (
yaşarken ) öl.
Bizdeki eksik taraflarımızı düzeltmemiz için ALLAH'ım bize
imtihan kapısı açar. Misal verecek olursak: Bizim " bağışlamamız " eksikse,
karşımıza bize ihanet edecek biri çıkar. Burada iki seçeneğimiz vardır. Bu
olayı YARATAN'ımızdan bilip kişiyi bağışlarsak ve bizde eksik olan " bağışlama
" sıfatını aktif hale getirirsek, bir daha böyle bir olayla karşılaşmayız.
Olayı tümüyle karşımızdaki kişiye bağlar onu suçlarsak, hayatımızda buna benzer
olaylar ve daha da kuvvetlisi, daha acı vericisi karşımıza çıkmaya devam eder.
Unutmayalım ki, ALLAH kaldıramayacağımız yükü hiçbir zaman bize vermez. Bizim
sevmediğimiz olaylar, hep bizi eğitmek içindir. Dünya işlerini yapman için akla
ihtiyacın var, en iyi şekilde kullan. Mana aleminde ilerleyebilmen için gönlüne
ihtiyacın var, öyleyse gönlünü sevgi ile oluştur.
Sevgi ile bakmasını bilen, gerçek ibadeti bulmuş demektir,
çünkü o; baktığı her yerde yalnız ALLAH'ı görür. Sevginin ALLAH'ıma ibadete eş
olduğunu bilseniz; sevgiyle taşarsınız, bir ömür öyle yaşarsınız. ALLAH'ımın
yarattığına kötü demek, O'na karşı gelmektir. Ne olursa olsun, kim
olursa-olsun, ister yerde sürünsün, ister ağzı-burnu aksın, ister gözü bir yana
baksın; ALLAH'ımın verdiği, her şeyi ile sevilsin ! ALLAH'ım ne kötü yaratır,
ne çirkin…..kalıp sizi yanıltmasın.
BİR ŞEYİ SEVEBİLMEK İÇİN, ONU
BİLMEK GEREK.
Sevgide sadakat, sevgide sır, sevgide sabır vardır. Sevgi kini siler,
haset'i böler.
" Bilmeyene nasıl verelim, ne ile eğitelim ?...” dersiniz.
Sevginizi verin, sevgi ile eğitin ; dayandığının, ALLAH'ım olduğunu bilsin.
Hatır almak, kulu sevmek, ALLAH'ımın lütfuna ermektir. Sevdiğin kadar
sevilirsin. Sevmek, sevilmek ; ALLAH'ımın en sevdiği, NUR'unu verdiği kullarına
nasiptir.Sevenin gönlünü kırmış isen, ALLAH'ımın gönlünü de kırmış olursun.
Eğer toprağı çamur gördü isek, içinden geçmeyelim; ne var
ki, dönüp " çamur !..” diye tükürmeyelim ! O da senden, sen de ondan…….
Kula ettiğimiz her söz; bizim ÖZ'ümüzdür, göçtüğümüz (
öldüğümüz ) günde elimizde kozumuzdur. Sözümüzü bilelim de, gönülleri
kırmayalım. İpe gideceğimizi bilsek dahi, doğru sözden şaşmayalım.
FURKAN suresi, ayet
72 : Onlar yalana tanıklık etmezler / yalan söze kulak vermezler. Boş
lakırdıya rastladıklarında soylu bir tavırla geçip giderler.
NİSA suresi, ayet 112
: Kim bir hata yahut günah işler de sonra onunla bir suçsuzu itham ederse
hiç kuşkusuz, büyük bir iftira ve açık bir günah yüklenmiş olur.
SELAM SÖZDEN
DEĞİL ÖZ'DEN OLSUN.
Selam: HAKK'ın-kuluna tecellisidir, kulunun-HAK'ta kendini
bilmesidir. Selamlamak, ALLAH'ımın ADI'na yola çıkmaktır. Selam göklerden-size
gelsin ! Selam, göklerde sizi bulsun ! Cümlesi, sizlerle birlikte kalsın. (
Eğmediğin baş, O'ndan değildir ! Bükmediğin diz, O'ndan değildir ! Kulundan
selamı esirgeyen, O'ndan değildir. )
İNSAN ( DEHR )suresi,
ayet 3 : Biz onu yola kılavuzladık. Artık ya şükredici olur ya nankör.
RUM suresi, ayet
33,34 : İnsanlara bir zorluk dokunduğunda, Rablerine yönelerek O'na
yakarırlar. Sonra onlara bir rahmet tattırınca bakarsın ki, içlerinden bir grup
Rablerine ortak koşuyor. Kendilerine verdiklerimize karşı nankörlük etsinler
diye. Haydi, yararlanın / zevklenin. Yakında bileceksiniz.
(
Nimet, verilendir ! Mümin olan, her verilene " şükür "!....” der, daha az alanı
düşünür. Daha çok alana baktınmı huzurun kaçar. Huzursuzluk, olmayanı
aramaktır. Olana şükür et ki çevresi genişlesin.) YARATAN gözetir, kahrımızı
silelim; bir lokmaya sahip isek,
" şükür ALLAH'ım !....” diyelim! ALLAH'ım " Şekur "
sıfatıyla biz kullara teşekkür ediyor, bizler ise bir kişinin olumsuzluğunu
yüzüne vurmak için adeta yarışırız da, bize yapılan bir şeye teşekkür etmeye
üşeniriz. Biz ALLAH'tan büyük müyüz ki teşekkür etmiyoruz. İnsan olan kendisine
yapılan bir şeyden sonra, hemen teşekkür edendir.
BEŞ emir nedir, bilirmisiniz : Vermek, şüpheyi silmek, amade
olduğunu bilmek, layık olmaya çalışmak, sevmek sevmek sevmek.
ALLAH'ım kulundan geçmez ! Her kulun doğruyu bulmasına
yardımcı olmasına bir ULU gönderir. Kulun gönül yolu, ULU'suna uyar. Her kulun
ULU'su dilediği anda gelir. Her kulun ULU'su olur. O ULU, ALLAH'ımın izni ile
kuluna yardımcı gelir. Eğer ki ULU'nun yardımcı olduğu kul hata etmiş ise,
ULU'su mahzun olur.,” faydalı olamadım !....”der üzülür. Eğer ULU'dan yardım
gördüğünüzden şüpheniz var ise, tövbekar olunuz, ALLAH'ımdan ULU'nuzun yardımını
dileyiniz! Daha önce dedim, gelenler, ALLAH'ımın İZNİ ile gelir, hata eden
kuldan İZİN kaldırılır, elbet ULU'nuz mahzun olur. ALLAH'ım İZİN'leri
kaldırmasın, sizleri ve bizleri mahzun koymasın!
( Nasıl ki dünyada can-CANAN'la oluşur, göçte de öyledir.
Her göçene yardımcısı gelir, yardıma elini verir, eğite-eğite götürür.
Yanıldığın her olayda, anında yardımcın gelir. Dualar: anında ALLAH'ıma,
ALLAH'ımdan-ULU'nun makamına gider.)
Her kademeye: bilgi ölçüsünde değil, bildiğine uyduğu ölçüde
geçilir. Bilene uymak, bilmediğini öğrenmektir. YARATAN, bilene değil uyana
verir.
TEVBE suresi, ayet
112 : ( Tevbe71, Nisa 125, Lukman 17 ) Tövbe edenler, ibadet edenler,
seyahat ederken oruç tutanlar, rüku edenler, secdeye kapananlar, iyiliği
emredip kötülükten alıkoyanlar, ALLAH'ın sınırlarını koruyanlar……Müjdele o
müminleri.
Hiçbir şey için geç kalmış değiliz, tövbe kapısı hep açıktır ve hiçbir
günah ALLAH'ımın affından büyük değildir. Rahmetim gazabımı örtmüştür diyor
ALLAH'ım, öyleyse gelin yaptığımız hataları ve günahlarımızı kabul edip tövbe
edelim, bir daha yapmamaya gayret edelim. Kırdığımız kişilerin gönüllerini
alalım ki, ALLAH'ın huzuruna kul hakkı ile çıkmayalım. Bilelim ki ALLAH,
gönüllerdedir. Bir hadis : Mümin, üç
günden fazla küs kalmayandır.
SİZİN İÇİN ALLAH'TAN BAŞKA NE BİR VELİ VARDIR NE DE BİR YARDIMCI
M Ü S L Ü M A N
K İ M D İ R
İşleri
düzene koyan ALLAH'ın ADI'yla!
İnancımız
/ Aşkımız, yolumuzun bineğidir; ÖNDER'imiz Hz.
MUHAMMED, KİTAB'ı elimizde…gönül yolumuz; GÜL'ümüz, yolumuzdur; yolumuz bilinendir…yolumuz; RABB'İMİN
YOLU'DUR…kılavuzumuz; KUR'AN, RESULÜ'nün ŞEFAATİ: dertlerimize derman.
RESUL-İ
EKREM buyuruyor ki: Cenab-ı HAK beni bütün alem ve
Peygamberlerden üstün kıldı. Ashabımı da Peygamberler hariç bütün insanlardan
üstün kıldı. Ashabımın içinden de en üstünleri olarak Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali'yi
seçti. Benim ashabım gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız hidayete
ulaşırsınız.
Peygamberimiz ( s.a.v ) tatlı dilli, güler yüzlü ve
şakacıydı. İhanet etmez, güvenilir
idi. Özü sözü bir idi, iki yüzlülüğü
küfürden de beter sayardı. Fakir, kimsesiz, yetim, hasta, garip ve çocuklarla
yakından ilgilenirdi. Kendisini kanun üstü görmezdi. Hastaları komşuları
ziyaret eder, cenazelere katılırdı. Cemaatinden görmediği insanların durumunu
sorardı. RESULÜ'müz dünya işlerini
yaparken aklımızı çok iyi bir vaziyette kullanmamızı önermiştir. Bunun ile
ilgili bir ayeti okuyalım.
YUNUS suresi, ayet 100 : ALLAH'ın izni olmadıkça
hiçbir benlik iman edemez. ALLAH, pisliği, aklını kullanmayanlar üzerine
bırakır.
Eve dönüş sırasında Ebu Hüreyre yükünü taşımaya
yardımcı olmak ister. Ona da izin vermez.” Kişi, eşyasını taşıyabiliyorsa
sadece kendi taşımalıdır.
Arkadaşları o yanlarına her girdiğinde hızla ayağa kalkmaktadırlar. En
sonunda bir gün dayanamaz. İranlıların birbirlerini büyük görerek ayağa
kalktıkları gibi siz de bana ayağa kalkmayın. Çünkü ben bir kulun yemek yediği
gibi yemek yiyen, bir kulun oturduğu gibi oturan bir kulum. Bunun benzeri başka
bir olayda ise uyarısına şu kelimeyi de katar; Hiç kimse için kalkılmaz,
ancak ALLAH için ayakta durulur. Bundan sonra arkadaşları o içeri her
girdiğinde, kendilerini zorla tutarlar ayağa kalkmaz, oturmaya devam ederler.
Üç gündür hiçbir şey yiyememiştir…Kızı Fatma'ya giderek evinde yiyecek
bir şeyler olup olmadığını sorar: Kızım! Sende yiyecek bir şey yok mudur? Ben
çok açım. Fatma: " Canım sana feda olsun babacığım! Yemin ederim ki bende de
size yedirecek bir şey yoktur " diye
cevaplar. Bu sırada peygamberliğinin
yanı sıra bir devletin de başkanıdır…Başka bir gün kızı Fatma yeni
pişirdiği arpa ekmeğinden bir parça da peygamber babasına götürür. Hz.MUHAMMED
kızına; " Vallahi kızım” der " üç gündür baban bir şey yememiştir.” Bu sırada da devlet başkanıdır. Sahip
olduğu devlet erkini, kesinlikle kişisel bir çıkarını gerçekleştirme peşinde
kullanmaması…Hatta bu sayede halktan vergiyi yine halk için toplama anlayışını
insanlık tarihine ilk kazandıran o'dur.
O'nu tek başına evinin duvarını tamir ederken
görürler. Kendi devesini kendi tımar eder, kişisel işlerini, hiç kimseye
buyurmaz, yük olmak istemez. Bu açıdan bakıldığında, o'nun yaşam prensibi
"İnsanlar arasında insanlardan bir insan olarak yaşamaktır.”
Arkadaşlarından Rabia oğlu Amir'le beraber mescide gitmektedir.
Ayakkabısının bağı çözülür. Amir hemen atılıp, bağlamak ister: Hz. MUHAMMED
engel olur, kendi bağlar. Bir yandan da Amir'e hitap eder: Bu, başkasına hizmet
gördürmektir. Ben ise başkasına hizmet gördürmeyi sevmem.
Öğülmekten samimi bir rahatsızlık duyar.” Beni
öğmekte ileri gidip Hiristiyanların İSA karşısında düştükleri duruma düşmeyin "
der ve ekler " siz benim için sadece ALLAH'ın kulu ve elçisi deyin”.
RESULÜ'müzün
bir ismi de EL EMİN idi: İNSANLARA ve ALLAH'A VERDİĞİ SÖZLERİ CANI PAHASINA
YERİNE GETİRİRDİ.
Bir şeye
karar vereceği vakit her iki insanı da dinler öğle karar verirdi. Daima DOĞRUNUN
YANINDA OLURDU.
HADİS: Eşlerini dövenlerin hesabını bilhassa ben
göreceğim derdi RESULÜ'müz.
Medinedeki komşularından bir İranlı, akşam
yemeği olarak hazırladığı özel bir çorbayı kendisiyle paylaşması için
Hz.MUHAMMED'i davet eder.O, Hz. Ayşe'yi kastederek, hanım da gelebilir mi? diye
sorar. İranlı istemez,Hz. MUHAMMED'de davete katılmaz.İranlı kısa bir süre
sonra gelerek davetini tekrarlar. Hz. MUHAMMED yine sorar, hanım da beraber mi?
İranlı yine kaşlarını kaldırır. Bir süre daha geçer. İranlı üçüncü kez davetini
tekrarlar. Hz. MUHAMMED ise hala aynı noktadadır. Hanım da der. İranlı bu kez
kabul etmek zorunda kalır. Çorbayı Hz. Ayşe ile birlikte içerler.
Arkadaşlarından biri; kızını
istemediği biri ile zorla evlendirmek üzeredir. Gönülsüz gelin çareyi Hz.
MUHAMMED'e sığınmakta bulur. Ey ALLAH'ın elçisi! Babam beni istemediğim halde
zorla amcaoğlumla evlendiriyor. Hz. MUHAMMED babayı çağırır. Kızını, istemediği
halde bir başkasıyla evlendirme hakkına sahip değilsin. Baba yaptığına pişman
olur.
Arkadaşlarından biri üç gün görünmediği zaman,
onu sorardı; eğer gaip ( görünmüyor ) ise ona dua ederdi, gaip değilse onu ziyaret
ederdi. Hastaysa ( yine ) onu ziyaret ederdi. Ashabı ile karşılaştığı zaman,
önce selam verirdi, sonra musafaha ( tokalaşır ) ederdi. Çocuklara karşı çok
merhametli idi, son derece merhametli idi; birisine bir şeyi vaat ettimi,
imkanı olduğu zaman muhakkak o vaadini yerine getirirdi. Onda biraz da latife (
şaka ) vardı. İnsanların en çok şakacısı o idi. Hizmetçiye söyledikleri
sözlerden biri de ;” Bir ihtiyacın var mı?” idi. Eza veren kötü sözü almazdı;
birinin, diğerinin aleyhine olan sözünü de kabul etmezdi. Tebessüm etmeden
katiyen konuşmazdı. Kendisinden kötü söz
duyacağı kişiye yaklaşmazdı. Müslümanların güçsüzlerine gelirdi onları
ziyaret ederdi, hastalarını yoklardı, cenazelerinde hazır bulunurdu.
En
sevgili PEYGAMBER'imiz 23 yıllık peygamberlik hayatında hayvanları korumaya
yönelik yapılabilecek her şeyi nokta – nokta işleme koydu, hayata kattı. Ne
yazık ki hayvan hakları konusundaki yasalarımız çağdaş, uygar toplumlara ve
dinimizin hayatı ve canlıyı algılayış biçimine uygun değil. Hayvanları kendimizden
" aşağı " görüyor, onlara duygusuz, alınıp satılacak birer nesne gözüyle
bakıyoruz. Yani onları " can " değil de " mal " statüsüne indirgiyoruz. Buna
hakkımız var mı? Hz. MUHAMMED yolculukları sırasında bindiği deveyi
yavaşlatıyor, dizginleri bırakıyor ve otlanmasına izin veriyordu. Yol üzerinde
farklı ot ve yeşilliklerin yanından geçerken hayvanın canının çekebileceği,
iştahını cezp edeceğini düşünür mola verirdi. Hayvanın vücuduna kızdırılmış
demirle damga bırakanları gördüğünde hiddetlenmiş, " kim bu hayvanı
çirkinleştirdi, eziyet etti? Kimse kimseye ateşle azap edemez!” buyurarak tepki
göstermiştir
HADİS: Resulullah buyurdu: MANASINI DÜŞÜNMEDEN KUR'AN
OKUMAKTA HAYIR YOKTUR.
MUHAMMED suresi, ayet 24: Onlar KUR'AN'ı
DÜŞÜNMÜYORLAR MI? Yoksa kalpleri
kilitli mi?
Hz. MUHAMMED: İnsana verilen akıl, gerçeği
bulabilmesi, gerçek yolda olabilmesi içindir.
SAD
suresi, ayet 29: Ya Muhammed! Sana çok mübarek bir KİTAB indirdik ki, AKIL SAHİPLERİ ONUN AYETLERİNİ
DÜŞÜNSÜNLER ve İBRET ALSINLAR.
A'RAF suresi, ayet 174: Ve işte BİZ doğru yola dönmeleri için ayetleri böyle açıklıyoruz.
İSRA
suresi, ayet 12: Ve BİZ her şeyi AYRINTILI OLARAK
AÇIKLADIK DA AÇIKLADIK.
ZUHRUF suresi, ayet 44: Muhakkak ki o KUR'AN hem
senin için, hem de kavmin için bir ÖĞÜTTÜR. İLERİDE ONDAN
MESUL OLACAKSINIZ ! Umulur ki
ÖĞÜT ALSINLAR.
Hz: MUHAMMED: Yüce
RABB'imin sunduğu KİTAB'ımızın her harfi gerçeğin aynasıdır. Ama insan o aynada
gerçeği okuyabilmesidir. İnsana verilen akıl; gerçeği bulabilmesi, gerçek yolda
olabilmesidir. Günler, aylar, yıllar geçer, her insan GELECEĞİNİ KENDİ SEÇER. Kulun gecesi nedir bilir
misin? UYANIKKEN GÖRMEDİĞİ, verileni bilmediği gafletidir.
MAİDE suresi, ayet 45: ALLAH'IN
İNDİRDİĞİ İLE HÜKMETMEYENLER, ZALİMLERİN
TA KENDİSİDİR.
Kimliğinde
Müslüman yazsa ne fayda; yılan gibi
dilin, yalanla dolu kalbin olduktan sonra.
KUR'AN'DA YAZILAN : KULUN KANUNUDUR.
O'nun
ADI dilimizde. O'nun SÖZÜ halimizde. O'nun İLMİ yolumuzda olmalı. KİTAB'ını
duyalım, KİTAB'ına UYALIM , güzelliğiyle doyalım.
TANRI'ya inanan adam olmak kolay.
Asıl zorluk TANRI'NIN İNANACAĞI
İNSAN OLMAK. ( Albert EİNSTEİN ).
HADİS: Hayırlınız; ahiret için dünyasını, dünyası için
ahireti terk etmeyip, HER İKİSİNİ
BİRLİKTE YÜRÜTENDİR. Zira dünya
ahiretin tarlasıdır. SAKIN
İNSANLARA YÜK OLMAYINIZ.
HADİS
( Tirmizi, İman 12; Nesai, İman 8 ): Müslüman, insanların elinden ve dilinden
emin olduğu kimsedir.
ZARİYAT
suresi, ayetler 35, 36: BİZ, müminlerden orada kim varsa hepsini çıkardık.
Fakat BİR EVDEN BAŞKA, ORADA MÜSLÜMAN
BULAMADIK.
HAC 78, MAİDE 111: Babanız İbrahim'in dininde olduğu gibi. Bundan evvelki KİTAB'larda ve bu KUR'AN'da SİZE MÜSLÜMAN
İSMİNİ ALLAH TAKTI
Kİ, Peygamber size karşı şahit olsun, siz de bütün insanlara
karşı şahitler olasınız.
YUNUS
suresi, ayet 84: Musa da " Ey kavmim! Siz gerçekten ALLAH'a iman ettinizse,
O'nun birliğine samimiyetle teslim olmuş Müslümanlar iseniz, artık O'na güvenin
" dedi.
" MÜSLÜMAN " ne demektir ?
Bu
sözcüğün anlamı ise, " kendini, toplumunu; dertten, tasadan, korkudan,
mutsuzluktan, kavgadan, savaştan ve benzeri tüm olumsuz şeylerden uzaklaştıran
kimse " demektir. Bu anlama göre Müslüman, sürekli faaliyet halinde bulunan, PASİFLİKTEN
UZAK KİMSE'DİR.
Hz. MUHAMMED: Bir
mümin, bin müslim'e bedeldir.
MÜMİN: KENDİSİNE HER YÖNDEN GÜVENİLEN…ÖZÜ –
SÖZÜ BİR OLAN KİMSEDİR.
MÜMİN: Mümin
olmak, el bağlamakla değil, ALLAH'ıma gönül kapını açmakladır. Mümin olmak,
ders almakla değil, gönül koymakla olur.
HUCURAT
suresi, ayetler 10, 15: Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse
kardeşlerinizin arasını düzeltin ve ALLAH'tan korkun ki esirgenesiniz. Müminler
ancak şu kimselerdir ki, ALLAH ve RESUL'üne iman ederler; sonra hiçbir kuşkuya
düşmezler ve mallarıyla, canlarıyla ALLAH yolunda didinirler. İşte bunlardır, ÖZÜ – SÖZÜ
BİR BİRİNE UYAN.
MÜMİNUN suresi, ayetler 1,2,3,4,5,8: Şüphesiz o müminler kurtuluşa ermiştir. Onlar,
namazlarında huşu ( tam teslimiyet ) içinde olanlardır. Onlar, boş, lüzumsuz
dedikodulardan uzak duranlardır. Onlar, zekatlarını verenlerdir. Ve onlar ki,
ırzlarını korurlar. Onlar, emanetleri ve VERDİKLERİ SÖZLERİ
KORUYANLARDIR.
İSLAM: Silm ve
Selam köklerinden gelen bir kelime olup ( ALLAH'a teslimiyet ) anlamını taşır.
Silm: Barış, güven, huzur demektir. Selam: mutluluk, esenlik, güven anlamına
geldiğine göre, bu değerlerin olduğu yerde İslam vardır.
İSLAM:
İnsan, islamda kaydını bulmalı. İslam, insanlık kuralıdır, o kuraldan her
yaratılmış sorumludur. O islamdır ki, Ademden Ademe oluşan. Sevgide buluşan,
insan için çalışan, insanda kainatı bütünleyen, teklik ve çoklukta bütünlenendir.
Öyleyse
İslam dini de,” insanları sağlamlaştıran din ( dert, tasa, savaş, zayıflık,
manevi hastalık, mutsuzluk ve benzeri şeylerden uzaklaştırıp, sağlama,
güvenceye alan ilkeler bütünü ) demektir. Demek oluyor ki, düşüncelerdeki,
eylemlerdeki, yasalardaki, uygulamalardaki tüm bozukluklar ve düzensizlikler,
İslam dinine uymayan şeylerdir. Hak Din'deki herhangi bir ilkenin yerine, yapay
dinlerden bir ilke benimsenmesi, RABB'imizin BAKARA suresi, ayet 85 deki beyanı gereği – kafirliktir. Herkesin mertçe, SONUCUNA KATLANMAK KAYDIYLA mü'min veya kafir olma
özgürlüğü vardır.
BAKARA
suresi, ayet 85: Yoksa siz KİTAB'ın
bir kısmına inanıp da bir kısmını inkar
mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle yapanlar sonuçta dünya
hayatında rüsvaylıktan başka ne kazanırlar? Kıyamet günü de en şiddetli azaba
itilirler. ALLAH YAPTIKLARINIZDAN GAFİL DEĞİLDİR.
A'RAF suresi, ayetler 185, 186: Ve onlar, ALLAH'ın göklerde ve yerdeki mülkiyet
ve tasarrufuna, ALLAH'ın yaratmış olduğu herhangi bir şeye ve ecellerinin
gerçekten yaklaşmış olması ihtimaline hiç bakmadılar mı? Artık BU KUR'AN'DAN SONRA HANGİ
SÖZE İMAN EDECEKLER? Kimi ki ALLAH doğru yoldan
saptırır, artık onu yola getirecek kimse yoktur. ALLAH, onları azgınlıkları
içinde bırakır, körü körüne yuvarlanır giderler.
ANKEBUT
suresi, ayetler 2, 3, 4: İnsanlar DENENMEDEN,
" iman ettik " demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar? Ve andolsun
ki BİZ, onlardan öncekileri de saflaştırılmaları için ateşlere / sıkıntılara
sokmuştuk. Artık elbette ALLAH, DOĞRU KİMSELERİ
BİLDİRECEKTİR ve ELBETTE
YALANCILARI DA KESİNLİKLE
BİLDİRECEKTİR. Yoksa kötülük yapanlar, BİZİ öne
geçebileceklerini / BİZ'den kaçabileceklerini mi sanıyorlar? İlke olarak
benimsedikleri şey, ne kötüdür.
İNSAN (
DEHR ) suresi, ayet 7: ONLAR VERDİKLERİ
SÖZÜ TAM BİR
BİÇİMDE YERİNE GETİRİRLER ve kötülüğü salgın olan bir
günden korkarlar.
HADİS
( Müslim, İman 164 ): BİZİ ALDATAN
BİZDEN DEĞİLDİR.
HADİS: Kişi
DOST'UNUN ( ALLAH'ın ) yolundadır. O halde sizden her biriniz DOST
EDİNECEĞİ KİMSEYE DİKKAT
ETSİN.
TAHA suresi, ayet 15: Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onun vaktini
kullardan gizliyorum ki, HERKES YAPTIĞI
İŞ KARŞILIĞINDA CEZALANSIN. (
iyi ise mükafatı, kötü ise azap görsün.)
Hz.
MUHAMMED: Bir kimseyi inada kapılmış çekişmeci ve kendi görüşünü beğenmiş
görürsen bil ki, onun ziyanı tamamdır.
Hz.
ŞEMS-İ TEBRİZİ: Ey insan! Kaf dağı kadar yüksekte olsan da, kefene sığacak
kadar küçüksün. Unutma her şeyin bir hesabı var, ÜZDÜĞÜN KADAR ÜZÜLÜRSÜN.
SENİ ÖLÜME GÖTÜRSE DE
DOĞRULUKTAN AYRILMA.
Hz. ÖMER
İMAN ETTİK
DEMEYİN….MÜSLÜMAN OLDUK DEYİN.
HUCURAT suresi, ayet 14: Bedeviler: "
İman ettik.” dediler. De ki: Siz iman
etmediniz. Ancak " Müslüman olduk " deyin. İman sizin kalplerinize girmemiştir. EĞER ALLAH'A ve
RESULÜ'NE İTAAT
EDERSENİZ
ALLAH, yapıp ettiklerinizden hiçbir şey eksiltmez! Çünkü ALLAH Gafur' dur, Rahim, dir.
AHZAB
suresş, ayet 36: ALLAH ve RESULÜ bir işe hüküm verdiği zaman, bir kadın ve erkeğe O İŞİ
KENDİ İSTEKLERİNE GÖRE
SEÇME HAKKI YOKTUR.
Her
kim ALLAH ve RESULÜ'ne karşı gelirse bir
sapıklığa düşmüş olur.
BANA GÖRE BU KUR'AN AYETİNİ BÖYLE
ANLASAK DAHA İYİ OLUR DEYİP
ŞİRKE DÜŞÜP MÜNAFIK OLMAKLA ALLAH'I
KANDIRAMAYIZ….ANCAK
KENDİMİZİ KANDIRIR, BEDEN BU
DÜNYADA, RUHUMUZ DA AHİRETTE ACI
SONUÇLARINA KATLANIRIZ.
Hz.Fâtıma'nın künyeleri; Ümm'ül Hasan, Ümm'ül Hüseyin ve Ümm'ül
Muhsin'dir.
Mübarek lâkabları ise; Sıddıyka (Gerçekleyen, özü-sözü tam gerçek olan),
Mübâreke (Kutlanmış, kutlu olmuş), Tâhire (Tertemiz), Zekiyye (Arınmış),
Râdıyye (Allah'tan râzı olmuş), Mardıyye (Allah râzılığını kazanmış), Muhaddise
(Allah ilhâmiyle söz söyleyen), Betül (Arınmış), Zehrâ (Parıl parıl parlayan),
Seyyide (Kadri yüce ve ulu) ve Meryem'ül Kübra'dır (Ulu Meryem).
MAİDE
suresi, ayet 16: O Kitapla ALLAH: RAZI OLDUĞU
İŞLERİ YAPAN KİMSELERİ
KURTULUŞ YOLLARINA İLETİR ve kendi izni ile onları karanlıklardan
aydınlığa çıkararak yolun en doğrusuna ulaştırır.
Can
dostlarım!
Gazetede
köşe yazarı olan ve televizyonlarda dini programlar yapan Ayşe SUCU kardeşimin 29 Nisan Pazartesi günkü yazısını
sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Körü körüne inanç ve bağlılıktan
fayda beklemek safdillik olur. Akıl ile dini karşı karşıya koymanın temel
nedeni, imanın ya da reddedişin kalkış noktasının akıl olmasındandır.
"
Bana eşyanın hakikatini göster " duasını dilinden bırakmayan Peygamberin
bağlıları arasında bulunan ve fakat hiçbir
tahkike başvurmaksızın, ne yaptığını bilmeyen "taklitçi” zihniyet beni hep
korkutmuştur. Aynı şekilde, hiçbir
ARAŞTIRMADA BULUNMAKSIZIN dine mesafe koyan veya reddedenler de…..
İçinde
bulunduğu ortamın insanı olmak, Necip Fazlı'nın ifadesiyle " kalabalıklardan biri " olmak, bukalemun gibi ortamın rengine bürünmek,
VAHYİN ANA ESPRİSİNE AYKIRIDIR. Düşünen, akıl eden insanadır hitap…Farklılığı
ortaya çıkaran, uykuyu ibadetten hayırlı kıldıran o şey fikri çiledir. Hz.
Peygamber, " alimin uykusu, cahilin
ibadetinden hayırlıdır " ( buna diplomalı cahiller de dahildir ) derken tam
da bu espriyi ortaya koyar. Düşünce insanı olmak zordur, yolu yokuşludur;
çileli bir ömür gerektirir.
Hiçbir baskının önünde EĞİLMEZ hakikat
yolcusu, ruhu özgürdür. Büyük mütefekkir Muhammed İkbal " bilgi için
yapılan bütün arayışlar, bir tür dua şeklidir " der ve kutsar fikri yolculuğu.
Çabaya, emeğe, çırpınışa saygı duyulmaz mı? İnsanlığa hiçbir faydası olmayan,
fikri ve zihni bir çabanın içinde bulunmamış, tembel, asalak, işe yaramayan
biriyle, hakikat arayışıyla ömrünü tüketen bir insanı aynı kefeye koyabilir miyiz? İnançlı olmanın " uydum
kalabalığa " anlayışı olmadığını söylemektir. İnançlı olmanın sıradan değil,
tam tersine, sıra dışlılık olduğunu söylemektir. İman ettikten sonra şimdi, ESAS
SORUMLULUĞUN BAŞLADIĞININ FARKINA
VARMAK VE O
SORUMLULUĞUN GEREKLERİNİ
YERİNE GETİRMEKTİR.
İMAN ETMEK
HAKKI YILMAZ'ın TEBYİNULKURAN'da açıklanan
İman Etmek.
Âyetin beyanına göre hüsrandan, kayıptan-zarardan
kurtulacakların başında iman edenler gelmektedir. İman Allah'a ve O'nun
vahyettiklerinin doğruluğuna inanmak olduğuna göre, bu Âyetteki iman kavramının
izahı için çok geniş bir açılıma gerek olmadığı, ilk Sûreden bu Sûreye kadar
verilmiş olan ilkelerin çizdiği sınırların yeterli olacağı kanısındayız. Kısaca
özetlemek gerekirse, iman edenler kategorisiyle "o ana kadar
vahyedilmiş olan Âyetlerle ortaya konan ilkelere, verilen bilgi ve haberlere
olan iman ve bu imana sahip olanlar" kastedilmektedir.
Bilindiği gibi Kur'ân'ın temel tezi, İslâm'ın da özü
olan tevhîd ilkesidir. Bu ilke dinin tamamına inanmayı ve dine ait bütün
ilkeleri hayata geçirmeyi gerektirir. Dolayısıyla tevhîd inancı,insan
davranışlarına anlam kazandıran en üstün değer olup sağlam karakterin ve temiz
bir hayatın temelidir. Bu nedenle; iman kavramıKur'ân'ın bütün Âyetleri
ışığında enine boyuna incelenip öğrenilmeli ve en önemlisi de şirkten
arındırılarak hayata geçirilmelidir. İmanın tanımı sadece Allah tarafından ve
sadece Kur'ân'da yapıldığı için biz de bu Âyetteki imanın sınırlarını bu Âyetin
vahyolunduğu zamana kadar inmiş olan Kur'ân Âyetleri ile belirlemeyi uygun
görmekteyiz.
SÂLİHÂTI İŞLEMEK:
عملواالصّلحات- amilu's-sâlihâtı =
sâlihâtı işleyenler ifade kalıbı Kur'ân'da toplam 62 Âyette
yer almıştır. Bu kalıbın pek çok meal ve tefsirde olduğu gibi "amel-i
sâlih işleyenler" şeklinde çevrilmesi yanlıştır.
اصلاح - islâh sözcüğünden türemiş olan sâlihât düzeltmek demektir. Sâlihâtı
işlemek ise "bozuk olan şeyi düzeltmek, düzelticilik yapmak,
düzeltmeye yönelik işler" yapmak anlamlarına gelir.
Kur'ân, bozuklukları düzeltme faaliyetinde bulunanları
tek kelime ile ifade etmiş ve bu kimseleri muslih olarak
isimlendirmiştir. (Bakara Sûresi'nin 11, 220; A'râf Sûresi'nin 56, 85, 170; Hûd Sûresi'nin 117 ve Kasas Sûresi'nin 19. Âyetleri.)
Diğer taraftan da Kur'ân, bu Âyette geçen "hakkı
ve sabrı tavsiyeleşme"yi, Bakara Sûresi'nin 277. Âyetinde geçen "namaz kılma ve zekât verme"yi, Hûd Sûresi'nin 23. Âyetinde geçen "edep ve gönülden Allah'a boyun eğme"yi belirtilen
Âyetler içinde ayrı ayrı zikretmek sûretiyle "sâlihât"tan
ayırmıştır. Yani "hakkı ve sabrı tavsiyeleşme, namaz kılma ve zekât
verme, edep ve gönülden Allah'a boyun eğme" gibi hasenat,
Kur'ân'a göre sâlihât' tan sayılmamaktadır.
Kur'ân'daki bu hususlar dikkate alınarak "sâlihât"
konusunda şunları söylemek mümkündür: Namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek
sâlihâtı işlemek değildir. Ama öğüt verme yolu ile namaz kılmayanı namaz kılar
hale getirmek, zekât vermeyeni zekât verir hale getirmek, oruç tutmayanı da
oruç tutar hale getirmek, sâlihâtıişlemektir. Bu kavramı toplumsal boyuta
taşıdığımızda, bulunduğumuz zaman ve zeminde adlî, idarî, siyasî, iktisadî ve
benzeri alanlarda her türlü bozukluğun düzeltilmesi için gösterilecek çaba,
yapılacak uygulama, sâlihâtı işlemektir.
Bu konuda, "dışa yansımayan işler"
demek olan hasenat ile sâlihât arasındaki fark iyi
anlaşılmalıdır. Rabbimiz de bu iki konu arasındaki farkı, her bir haseneye on
karşılık verirken (En'âm Sûresi'nin
160. Âyeti), Sâlihât karşılığında cenneti vaat etmek sûretiyle
çok açık bir şekilde belirlemiştir. (Bakara Sûresi'nin 25, 82; Nisâ Sûresi'nin 57, 122, 124; Hûd Sûresi'nin 23; İbrâhîm Sûresi'nin 23; Kehf Sûresi'nin 107. ve daha birçok Âyet).
|