GARİP SABAHAT ABLA'NIN KALEMİNDEN
3
Koruyan ve Bağışlayan ALLA'ın ADI'yla!
ALLAH'ın ZATI'ndan geliyoruz;
burada ( dünyada ) Sıfatları'nı görüyor ve O'nu Sıfatları ile tanıyoruz ve
Sıfatları ile sıfatlanıyoruz. O'na lâyık olarak dönenler ( ölenler ), yani O'nu burada ( dünyada )
idrak edenler; oraya ( ahirete ) intikal edişte, O'nun NURU ile
karşılaştıkta, büyük bir ferahlık ve huzur içinde oluyorlar. O'nu, maddi
aleminde idrak etmeden dönenleri ise O'nun NURU yakıyor ve büyük bir azapta
oluyorlar. Burada dikkat edilecek husus, RABB'ımızın NURU hep aynı: fakat ahirete dönenlerin bu NUR ile ünsiyetleri
ayrı ayrı olduğundan, bu NUR'dan etkilenmeleri de ayrı ayrı oluyor.
Dünyada O'nun ile oldu isen,
kavuşmada, samanyolu'ndasın, cennet halindesin! Dünyada O'nun ile değil isen,
vardığında dayanamazsın! İşte cehennem odur! O'nun ile olmak, amma dayanamamak.
Her kulun kendinden-kendine seferi
vardır. Her göz bakar, seferi kadar görür,” Seherde kalkınız, NİYAZ EDİNİZ! "
dediğimiz odur… seferiniz uzun olur! Her kul, kendi seferinde kendini bulur.
KUR'AN'da talep etmenin cevabı
vardır. Talip olan her kişi EMİRLERİNİ ÜSTLENEN kişilerden olur.” Talip
oldum!” demekle talip olunmuyor… Himmetten önce, hizmet.
Ruh ile beden arasındaki bağ, ölüm
anında, meleklerin en güzellerinden Azrail'in yardımıyla kesilir, HAKK'ın
şerbeti sunulur.
Yüce KUR'AN'da " BİZ " şeklinde
hitaplar vardır, bunun hikmeti: RESULÜ'nü NUR'undan yarattı! RESULÜ kainatın
her zerresini O NUR ile yazdı.” Ya MUHAMMED, BİZ sana kal-em'i verdik” ayetinin
anlamı: O " Kal-em'i al, yaz " DEDİ; RESULÜ yazdı, yazdı,,, KUR'AN yazıldıktan
sonra kainat yaratıldı. KUR'AN ne zaman verildi”? RESUÜ doğduğu anda,
peygamberliği geldiğinde değil! Peygamberliği geldiğinde, yazılan okundu.. okunsun diye sunuldu. RESULÜ'nü YARATTI,
KUR'AN'ı o'na yazdırdı.” Kuran o'dur!” denildi. (" kurmak”tan kuran ) Her
zerrede o'nun RESULÜ'nün imzası vardır! RAB,yaratan: MUHAMMED, yaratılan…
YARATAN, yarattığını dilediğince yarattı. Kainatı, yarattığı ile diledi,
yarattı!” BİZ " den murad odur. Kalemden kasıt bizim yazı yazdığımız gibi bir
kalem anlaşılmasın.
KAL= ALLAH'ın Sıfatlarının
özelliği (sır). EM= anahtar. KAL-EM= Sırların anahtarı. SIR= ALLAH'ın görünen
gürünmeyen tüm özellikleri. ALLAH sırlarını NUR-U MUHAMMED'e bildirdi. TANRI,”
KAL-EM'İ AL YAZ DEDİ.
YASİN 14: Evet, vaktiyle BİZ onlara
iki elçi göndermiştik. Fakat onlar her ikisini de yalanladılar; BİZ de üçüncü
bir elçiyle onları destekledik. Onlar halka,” Biz size gönderilmiş elçileriz”
dediler.
Düzen, senden çok hizmet bekliyor
ise, gücünü esirgemediğin müddetçe, asla yardımsız kalmazsın! ALLAH'ım,
hizmetine karşılık himmetini esirgemez! Senin ile O'nun arasında asla gölge
olmaz! Aynaya baktığın gibi, yüzünde O'nun izini görürsün.
Sana-bana değil bize diyelim, her
kuluna selâm ile söze girelim; HAK ADI'na hatırını soralım, hizmetiniz
gerekiyor ise el-ele verelim: sadece salonlarda değil, her halimizde BİR'likte
olalım. RESULÜMÜZ camide birini üç gün
görmediğinde onu sorar, gerekirse evine giderdi. Eğer kişi seyahattaysa ,
kişinin yaptığı işleri o yapar ve aileye yardımcı olurdu.
Kul, gizli kalan ÖZ'ünü bulmak için
her halini eğitirse , nefsini öğütürse, öylece ÖZ'ünü bulur. Kul, ne
mutlu kuldur ki, hali ile cümleye verir.
Her yaratılanda mevcut olan bilgi,
kullandıkça açılır. Mantık, bilgiyi kullanma yetkisini arttırır. O bilgi bizde…
Mevcut bilgiyi uyarıp,ortaya çıkartmaktayız. Yani, o bilgiyi elde etmiyoruz;
idrak ediyoruz, keşfediyoruz.
Her kulu kendinde olan ÖZ'e dönsün,
ÖZ'de kelebek misali çiçeğe konsun. Desin Ki; bende O var, ben O'nun ileyim,
O'ndan gelen her zerrede bütünleşmeye talibim. Bütünleştiğim an, kullukta
galibim. Gerçek aranır gözde-sözde; nerde bulunur? İçimizdeki ÖZ'de! Kendimi
aradım dersen, KENDİNE DÖNMEDİKÇE bulamazsın.
Tefekkür, kulunu kainatta dolaştırır,
gerçeğe ulaştırır. Her kulunda, RABB'imin verdiği bilgi mevcuttur.
ALLAH ADI'NA ATTIĞIN HER ADIMINI,
SONUNA KADAR GÖTÜR.
Nefs nedir?: yapmak istemediğin
hâlde yaptıklarındır. Nefsi öldürmek değil, oldurmak gereklidir.
Yönünüz dağlardan ( zorluklardan )
geçebilir, zorluktan asla kaçmayınız! Zora gidiniz! Göreceksiniz, zor gördünüz
ama kolay yürüdünüz.
Her derde deva, HAK niyazıdır.
" Dağlara çıkamam!..”
dersen; çıkamadığından mı, niyet kurmadığından mıdır? NİYET KUR, yol seni
dilediğine götürür, gerçek olmayan bilgiyi bitirir. Demek ki, bilmek değil,
UYMAK GEREKLİYMİŞ.
Kul şer düşündüğünde, şakidir,
cehennemdedir, yani cehildedir. (cehil:karanlık-bilgisizlik'tir.)
HAK yolunda çalışırsan, gönülden
gelene akıl ile alışırsan; diktiğin fidan yeşilden yeşile yol alır, dilenmeyen
hal dileyende kalır.
Dayanmayı bildi isen, dağa-taşa değil
RABB'ine dayan; uyanmayı diledi isen, gönlünden-RABB'ine ulaşmaya çalış! Gel
dostluğu kuralım, önce kendimizle barışık kalalım. Gerçekte binbir güzeli
görelim. Yetmeyen bilgiden kendimi sorumlu tutmalıyım.
GÜZEL AHLÂK ÇEVRESİNE IŞIK SAÇAR.
"Bildim!” diyeni, bildiğini
işlemeyeni, RABB'im hoş görmez, Ne derlerse desinler, doğru bildiğini söyle
daima.
RABB'im KUR'AN'ı " OKUYUN!
ÖĞRENİN! ÖĞRETİN! " diye verdi, kainatı kulunun önüne serdi. Öğren! Öğret!
Uyan! Uy! Hizmet; kulun, kulluğunun bir bölümüdür! Onu da yapmaktan kaçınırsa
kulu, nerede bulacak yolu?
Her beden sorumludur, ALDIĞI
EMİRLERDEN! Kendine sakındığın her olayda, dostunu da düşün!
Değişmeyen halinden sorumlusun,
gelişmeyen bilginden kurumlusun! Öyle ise, her gününde haline yenisini ekle,
bilgine gelişeni öylece bekle.
Olacağı-geleceği, yazdığını dilet
bize; gönlümüzde, sevgi dolu muhabbetini ilet bize; SIR'rını çözemeyiz,
akıl-mantık ver bize! Darlığına-gürlüğüne iman ettik; yolumuzda, GÜL'ümüzde,
görgümüzde aşırıdan koru bizi!
Ya RAB, SEN'den SANA sığındım. Ya
RAB, BÜYÜKLÜĞÜN İLE KORUNDUM. Bilmeyenin şerrinden, niyazına yöneldim.
Her yaratılan, kendi varlığını
korur.” Korumak, kulluğun ve yaratılmışlığın asıl görevidir”.
Saracağın her yara, kendinde olduğu
zannı versin. Soracağın her soru, kâinatı ilgilendirsin. Sadece tevazu, edep,
hoşgörü .. belleğini her zerresi ile zaptetsin.
|